Yapamazsınız…

Olamaz değil mi, yapamazsınız, perdeleri kapayamazsınız, çünkü tarihinizde böyle bir direniş yöntemi yok.

Dünü birlikte yaşadık.

Ne zaman başınıza çuval geçirilmeye çalışılsa, bir kaç onurlu yaratıcının dışında sesini çıkaran oldu mu?

Sustunuz, siz sustukça ensenizde boza pişirildi, haklarınız budandı, ötekileştirildiniz, sahnelerin üstündeki estetik seviye dibe vurdu.

Öyle ta eskilere gidip yıl yıl, gün gün yaşananları aktaracak değilim, merak edenler yakın zamanda çıkacak Türkiye Tiyatrosu Direniş Tarihi adlı kitabımı açar bakar, belgeleri tarar, geçmişi öğrenirler.

Hep pısmışsınız!

Yasaklanmışsınız, arkadaşlarınız, ağabeyleriniz, ustalarınız darbeciler tarafından kapı önüne konmuş, teslim olmuşsunuz.

Kurumlarınızın başına yetersiz onlarca sanat yönetmeni, müdür, idareci atanmış razı olmuşsunuz!

Sıkıyönetim dönemlerinde oyun seçimleri emir-komutaya bağlanmış, oralı bile olmamışsınız.

Kurulduğunuzdan bu yana kuruluş yasalarınızın üstüne çıkıp tepinen tüm siyasal cambazlara göz yummuşsunuz, bağımsızlığınızı savunacak tek ortak irade göstermemişsiniz.

Ekonomik ve demokratik tüm haklarınız budanmış, ev kirasına çalışır olmuşsunuz, sesiniz çıkmamış.

Halen her biriniz sanatçı değil, 657 sayılı yasayla devlet memuru statüsünde çalıştırılıyorsunuz, hem de birer köle gibi.

Sendikalarınız işlevsiz, görevsiz, yetkisiz çünkü sanat meslek alanlarının Anayasal tanımı yok, talep etmemişsiniz, hadi bunu geçtim, %70’niz alanınızdaki derneklere, vakıflara, birliklere bile üye değilsiniz.

Dayanışma diye bir kültürünüz yok, korku duvarının dibinde gözlerinizi kamaştıran 250’lik spot ışığı ile şaşkına dönmüşsünüz.

Şimdi, atanmış bir hergele ‘sanat kurumların daraltılması, küçültülmesi, merkezileştirilmesi’, TÜSAK ile yok edilmesi masalını anlatıyor, yine susuyorsunuz.

102 yaşındaki Darülbedayi’in son Sanat Yönetmeni bağırıyor, duymuyorsunuz, yapılan toplantıya duyarlı, onurlu bir kuşak ve o damarın izini sürenler katılıyor, ‘usta’ diye bilinen ‘fosiller’ ortalarda yok.

Yapamazsınız evet, perde filan kapatıp; özgürlüğünüzü, yaşadığınız haksızlıkları, hukuksuzlukları, adaletsizlikleri, düşmanlığı yere çalamazsınız.

İki yıl önceki ‘Sanat Maratonu’ eylemini saymazsak (ki içinizdeki ışıklı yaratıcıların dışında orada da yoktunuz) sizin dayanışma diye, eşitlik diye, meslek alanlarınızın etiği, estetiği, içeriği diye bir sorununuz yok.

Çok mu ağır oldu, dahası var.

Bilin diye bağırmak isterim, toplumu aydınlatmanın, ülkeye ışık olmanın, akıl zenginliği yaratmanın değil, artizliğin peşine düşenler hep dibe vurmuşlardır.

Şimdi, 12 Aralık’ta Devlet Tiyatroları Teknik Personeli yani sahne arkadaşlarınız greve gidiyorlar, acaba kaçınız bu onurlu davranışa destek verecekler ve kaçınız ışığın yanmadığı, efektlerin gelmediği, dekorların kurulmadığı, kostümlerin, aksesuarların ortalarda olmadığı o sahnelere çıkacaklar?

Peki, tüm sanat kurumlarının içindeki bireyler olarak, kaçınız bu arkadaşları alkışa duracaklar?

Sözü bağlayalım, perde kapatmak tüm dünya sahne sanatları için bir direniş biçimidir, 53.yaşına giren AST tarihi ülkem için en iyi örnektir.

Yok olmanın eşiğine süpürülmüş ve iç edilmek için her tür tezgah kurulmuş olan sanat kurumlarının eğer teslim olmamak gibi bir sorunları varsa, tek yolu var o da; büyük bir dayanışma ile ortaya çıkarak, “Replikler yerlerine kaçışır ve perde…” diyerek eyleme çıkmaktır.

Gerisi laf-ı güzaf.


[email protected]