Yalana esir düşmek ve sonrası…

Meslek alanımızda ‘Oyuncular Sendikası’ adıyla kurulan yapı, zar-zor da olsa istenilen toplantı sayısına erişerek, ilk genel kurulunu yapıp resmi kimliğini kazandı.

Ancak, “meslek haklarımızı alacağız, telif ücretlerimizi alacağız, sosyal güvencelerimizi alacağız, çalışma koşullarımızın düzeltilmesi için çalışacağız” diyerek seçilenler hangi ülkede yaşadıklarının ve hangi siyasi aklın egemenliği altında olduklarının saptamasını bile yapmaya gerek duymadılar.

Bu yapı, ‘kuruluş çağrısı’ adıyla yaptığı ilk toplantıda da önermelere, eleştirilere kulaklarını tıkamış, tek merkezden yönetilen bir akıl ortaya koyarak bildiklerini okuyacaklarını dillendirmişti!

İlk kuruluş toplantısında tarafımdan yapılan konuşmada şöyle dinlişmti: “Oyunculuk, bu ülkenin çalışma yasalarında meslek olarak tanımlanmıyor, bu tanımlama olmadan yani yasalarda bir düzenleme yapılmadan yeni bir sendika kurma girişiminde bulunmak, alanımızda var olan ve çoğumuzun üyesi olduğu Sinema Emekçileri Sendikası’na karşı bir yarılma oluşturmaktır. Ülkenin durumunu görmemek ve bu duruma göre mevzilenmemek şaşırtıcıdır. Tüm sistemin ele geçirildiği bir süreç yaşıyoruz. Çalışanların sendikal hakları tırpanlanıyor, örgütlenmelerin önüne setler çekiliyor. AKP, Uluslararası Çalışma Örgütü kararlarını tanımıyor. Taşeronlaşma iş yaşamının başındaki en büyük beladır. Tekel işçilerine uygulanan 4C şimdi opera-bale-senfoni ve tiyatro için yolda. Alanlarımızdaki tüm sorunlar ortaktır. Set çalışanlarıyla, kamera gruplarını, yazarlarımız ile ışıkçılarımızı, yönetmenler ile oyuncularımızı ayrı ayrı tartıya sokmak elimizi güçsüz kılar, bölünme ve yarılma yaratır. Bu kimin işine gelir? Buzdağını görmemek tuhafıma gidiyor. Aynı ülkede yaşıyor, aynı işleri yapıyoruz ama farklı pencerelerden bakıyoruz. Bu ülkenin savrulduğu uçurumu görmeden, tespitlerimizi buna göre yapmadan örgütlenme için alınacak her karar hayal kırıklığı yaratacak, alandaki mücadele istemini törpüleyecek ve geriletecektir.”

Salondan destek sesleri yükselince, kürsüde mikrofonu elinde bulunduran arkadaşlar, her şeyi çözdüklerine inandıkları sihirli cümleyi ünlediler “yasa değişecek sözünü aldık”.

İşte o an, ortalığa saçılan pis kokuyu algılamamak için aptal olmak gerekir diye düşündüm.

Toplantı kayıtlarına göz atılınca görülecektir.

Avukat Burhan Gün, AKP ile yapılan görüşmeleri ‘detaylarına girmeye gerek duymadan’ aktarmaya çabaladı.

Anlaşıldı ki AKP, ‘kurun siz sendikayı biz yasayı düzeltiriz’ diye söz vermişti.

‘AKP’nin aklıyla yola çıkılamayacağını bunun bir aldatmaca olduğunu’ söyleyince, aklı evvel yandaş sesler ,‘bu bir fırsat kaçırmayalım’ diye seslerini yükselttiler.

Otel salonunu dolduran oyunculara, ‘liberalizm’ dersleri vermeye soyunan bildik isimler, “her şeye muhalif olmak iyi değildir” vecizesine sarılıp, nutuklar çektiler.

Cihat Tamer’in “Hak verilmez alınır. Bizi aptal yerine koymanız aptallıktır” diye düşüncelerini net biçimde tanımlaması, bardağı taşıran ama kürsüdekilerin ve salondakilerin dikkate almadığı bir gerçeklik olarak ortada çınlarken, sesler kalabalıklaştı.

Yanıt verme yarışına giren bazı kurucu üyeler, “ Ben AKP’li değilim” diye savunmaya geçtiler.

Tartışma büyümek üzereyken salonu terk ettim.

Aradan aylar geçti, işlemler tamamlandı, sendika kuruldu.

Peki, AKP’nin verdiği söz ne oldu?

Yanıtı açık, bir başka bahara kaldı, yani yalan oldu.

Ama yarılma gerçekleşti.

SİNE-SEN üyesi 15 kişi, kurulan sendikaya üye olmak için istifa etti. Arkası da gelecektir.

Genel kurulda söz hakkımız olur muydu bilemiyorum ama TKP’nin 91. yaşını selamlamak için Kartal yollarına düşmemiş olsam, söyleyeceklerim vardı.

Süslü-püslü sözlerle sisteme karşı mücadele edilmez.

Tüm sanat alanlarının sorunları ortaktır.

Çözümü de ortak bir devrimci mücadeleden geçer.

Sisteme eklenmeyi aklına koyanlar kaybedeceklerdir.

Meydanlarda arsızca, “yetmez ama evet” diye AKP politikalarına alkış tutup destek olanları, kürsülerine çıkıp halkı, ‘AKP’ye oy vermeye çağıranları’ baş tacı ederseniz, buradan mücadele edecek bir çoğul çıkaramazsınız.

Ülke işçi sınıfının, emekçilerinin verdikleri hak-eşitlik-örgütlenme ve özgürlük mücadelesine sırt dönülerek sanatçı olunmaz.

Ve evet, Cihat Tamer ağabeyim sonuna kadar haklıdır. Hak verilmez alınır.

[email protected]