Yağma yok…

Mustafa İsen bildik bir isim, Abdullah Gül’ün genel sekreteri.

Bu zat Kültür Bakanlığı müsteşarıyken beyefendi cumhurun başına gelir gelmez bu göreve atandı.

Anlaşılıyor ki AKP için bulunmaz Hint kumaşı.

Bugünlerde sesini sanat alanları için yükseltiyor.

“Muhafazakâr sanat ve sanatçı oluşturmak” gibi bir aklı evvellik ile burnunu bizim alanımıza sokmuş durumda.

“Yüksek Sanat Konseyi” önermesi yapıyor.

Ülkede çekilecek her film, oynanacak her oyun, yazılacak her kitap, yontulacak her taş, çalınacak her beste, çizilecek her karikatür, boyanacak her tuval, opera-bale ve senfonide yapılacak her çalışma bu konseye sunulmalıymış!

Önerme bu beyden gelince, bu konseyde kimlerin görev yapacağını tahmin etmek abesle iştigal olmasa gerek.

Her tür görev için yanıp tutuşan onlarca yandaş ve bürokrat kapının önünde bekleşiyorlar.

İçlerinde kimi isterseniz var sanata sanatçıya küfür edenler, her sanatsal yaratıyı ‘ucube’ görenler, oyunları ‘müstehcen’ diye yaftalayanlar, akılları belden aşağıya çalışanlar, haklarında onlarca soruşturma dosyası olanlar, sürüsüne bereket.

İsen efendinin önermesi gerçek olunca, memlekette sanat adına yapılacak her şeye bu yamaklardan oluşan kurul karar verecek!

Böylelikle ‘muhafazakâr sanat’ nasıl olurmuş bizler de göreceğiz!

Hitler’in Almanya’sı, Mussolini’nin İtalya’sı gibi.

Mustafa İsen sözü dinlenen bir zat, fetvasını verir vermez, AKP kadroları harekete geçtiler.

İlk vuruş İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nden geldi.

Şehir Tiyatroları üstündeki tüm şaklabanların-vandalların ve yandaş beslemelerin yaptırım taleplerine ‘evet’ diyen meclis kurumdaki sanatçı arkadaşlarımın, kolunu-kanadını, yaratıcı aklını budayan AKP önermesini oyladı ve kabul etti.

‘Sanatçıların yönetimden atılması ve kurumun tamamıyla bürokratlara teslim edilmesi’ anlamını taşıyan düzenleme şu an Topbaş’ın önünde bekliyor.

Karar açıklanır açıklanmaz Şehir tiyatroları yönetimi istifasını sundu.

Şimdi 98 yıllık bir kurum için ‘küçük bir mezar’ kazılıyor!

Bu duruma gelinmesinde AKP dayatmalarına olduğu kadar, gelmiş geçmiş tüm belediye başkanlarının yaptırımlarına göz yuman, ‘aman canım sende’ deyip sesini çıkarmadan teslim olan kurumdaki sanatçı ve çalışan çoğulun suçunu gizlemek saf dillik olur!

Susar-pusar-geri durur, aklınızı teslim eder, içinizden birilerinin göstermelik açılışlarda el etek öpmesine, sizler için sokağa çıkanlara saldırılmasına-küfür edilmesine-tehdit edilmesine rıza gösterirseniz, tepenize binen çok olur.

Örgütlenmezseniz-söz birliği etmeyip karşı koymazsanız, mumlar yakarak acınızı dindirmeyi içinize gömerseniz, seyircinizle ve dışınızdaki sanat alanlarıyla el tutuşmayı bile istemezseniz bu gidişle oynayacak sahne de bulamazsınız.

Bu düşüncelerimizi onca olay yaşanırken paylaştığımızda hemen kalemine sarılarak hakaretler içeren cevaplar dizenler, şimdi neredeler, neden ortalarda yoklar?

AKP uygulamalarına alkışa durdukları için olsa gerek, kuyruklarını dürüp yok oldular.

Ya da utançlarını gizlemeye çalışıyorlar.

Şimdi süreci birlikte izleyeceğiz.

AKP, oyunların seçiminden yönetmenlerine, kimlerin hangi mizansenlerle, hangi kostümlerle, hangi dekorlarla, ışık tasarımlarıyla oynayacağına kadar karar verecek bir ‘kabzımal’ bulmakta zorlanmayacaktır.

Kabzımal istemezseniz, yol-su-elektik-park-bahçe işlerini iyi kıvıran bir mühendise de hayır diyemezsiniz herhalde.

Tasalanmak anlamsız, akıl vericileri Mustafa İsen ve İskender Pala meseleyi çözerler.

Sonrası ise, işin en kolayı.

‘Muhafazakâr sanat’ neymiş, sanatçısı nasıl oluyormuş hep birlikte yaşamaya başlarız!

Ama bu kez yağma yok.

Biz bu kez, bu tepeden tırnağa kirlenmiş müsamerenin bir parçası olmayacağız.

Sizler yine direnmez teslim olursanız-susarsanız bu kez sizleri de yok saymaya hazırız.

O kurum, hiç kimsenin babasının çiftliği değildir.

Bizler o çatının dışında sanat üretenler bu ülkenin en temel değerlerinden biri olan İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın çağın gericileri tarafından ele geçirilme operasyonuna karşı, sonuna kadar direneceğiz.

Çünkü bizim o çatının altından hayata taşan binlerce oyuna, yaratıcılarına saygımız var.

Çünkü bizim her yobaz-gerici-ırkçı kalkışmaya karşı aklını, emeğini, yüreğini ve ürettiklerini alkışa durduğumuz Muhsin Ertuğrul’a borcumuz var.

Orta da dolaşan ‘birçok sanatçı istifa etme hazırlığında’ sözleri eğer karşılığını bulursa, sonuç bu kara akıllı beylerin isteklerini yapmakla örtüşür.

Gelin bir kez olsun dünyalı meslektaşlarımızın haksızlıklara karşı yaptıklarını yapın ve bizim alanımız için en onurlu direnme yolu olan, perde kapatmayı düşünün.

Sıralayın haklarınızı, taleplerinizi ve çekin perdelerin ipini, kapatın sahnelerin ışıklarını.

O kurum birilerin başına yıkılacaksa, “bırakın alkıştan yıkılsın”

İşte o zaman yalnız kalmayacaksınız.

İşte o zaman “muhafazakâr sanat” diye nutuklar çekenlerin, kurumunuz üstünde sizlere danışmadan yaptırımlarda bulunanların, haklarınızı budayanların vay haline.

[email protected]