Üleşme…

Beton tapınmacılığı sonumuzu hazırlıyor dediğimde gülenler oluyor.

Bir çekim için İstanbul’u havadan izledim gördüm, sonumuz gelmiş haberimiz yok.

Yaşadıklarımın bir bölümünü buraya aktarırken, her şeyini paraya tahvil eden insanoğlundan utandığımı söylemeliyim.

Tuzla’dan Silivri’ye, Riva’dan Karaburun’a kadar çevremiz beton kütleleriyle donatılmış.

Büyük bir hapishanedeyiz.

Ormanların içinde binlerce konut var, yenileri yapılıyor, çevre yollarının her iki yanlarında bile iğne atacak yer yok, iğrenç mimarileriyle gökdelenler adeta birer canavar gibiler.

Karadeniz’e taraf AKP doğaya beton atmış. Yakın tarihlere kadar motorlarla gidip denizine girdiğimiz, balığını kokladığımız güzelim köyler parsellenmiş.

Dağ taş ev, dağ taş site geriliği.

Boğazın tüm sırtları beton, yedi tepenin yedisi de tanınmaz halde.

3. Köprü ve Havalimanı için yapılan katliam beni ağlattı.

İnsan ağaçtan, sudan utanır be kardeşim.

Bu kadar mı doymazlık, açgözlülük olur.

Havalimanı için yapılan yollar ve bu yolların çevresinde yaratılan beton tabutluklar akciğerlerimize sokulan birer hançer.

Bu söylediklerimi şimdi ne olduğunu anlamayanlar o liman açıldığında oraya giderken anlayacaklar, yeni bir İstanbul var orda,  gri ve ölü.

Su havzası diye bir şey artık yok, inşaat artıklarının altında, çöplerin arasında zavallıca duran bir kaç gölet var, öldürülmüşler.

Yer-gök iş makinesi, kamyonlar konvoyu inşaat artıklarını bu öldürülen göletlerin çevresine döküyorlar.

150 metreden gördüm, o berrak sular artık çamur.

Ormanların içinde faal durumda taş ocakları var.

Bu nasıl cinayettir, bu nasıl katliamdır?

Köylerin denizle bağlantıları bitirilmiş, her sahil dolduruluyor, göletlerin çevresine atılan cürufların diğer adresi bu sahiller.

Çatalca ve çevresi mezarlık gibi.

Kıyıköy’e doğru orman içinde betonluklar var, Kastro diye bilinen eski kaçakçı limanının çevresindeki orman bitiriliyor, sahil dolduruluyor, o bölgedeki muhteşem perspektifli kayalıklar hayalete dönmüş.

Of nefesim daraldı.

Kıyıköy, iki seneye kalmaz Beykoz sırtlarına döner!

O dünyanın çok az bölgesinde bulunabilen ve cam üretiminde kullanılan renkli taşların sahili Kıyıköy, insanı insan olan Kıyıköy, yani günbatımlarının gece feneri yok olacak.

Bölgedeki tüm köylerin meraları, arazileri içinden yollar geçiyor.

Trakya hayvancılıkla geçinen insanların yaşam alanıydı, ortada hayvan yok.

3. Havalimanı üstünden Marmara sahiline geçerken aklım durdu ve anladım ki biz bu kentin yaşayan ölüleriyiz.

Gericileşme kapitalizmin tüm silahlarını kuşanmış geleceğimizi öldürüyor.

Talan ediyor, edemediğini viran ediyor, doğayı iğrenç şekillere bölerek, parçalayarak yaşanmaz kılıyor.

Silivri’den başlayan sahil doldurma rezilliği iğrenç.

Doğadan çalıyorlar.

5 dönüm yere, her biri 15 katlı, 5 gökdelen dikmek gibi bir meziyetleri var!

Bunun sonu yok mu?

İnsanoğlu bu kadar mı tuhaf bir yaratıktır ki kendi sonunun hazırlanmasına göz yumar?

Yaşanan kent suçudur, doğa suçudur, hayat ve yaşam suçudur.

Birileri daha çok semirecek diye yapılan şey, birlikte ölümdür.

Ne zaman dar gelecek bu hapishane bize, ne zaman kırıp, yıkıp yerle bir edeceğiz bu beton aklını?

[email protected]