Üç duruşma…

Ali İsmail Korkmaz, Nihat Behram, Mehmet Ayvalıtaş.

Okuyacaklarınızı yazarken Kayseri’de süren duruşmayı izlemeye çalışıyorum.

Bir hukuk skandalına daha tanıklık ediyoruz.

Müsamere desen değil, pis bir oyun!

Bu pis oyunun duruşma öncesi kurgulandığını, Kayseri’ye gitmek için yola çıkan otobüslere yapılan baskılar ve Bursa’da yaşanan faşist saldırı çok iyi anlatıyor.

İnsanlar, en temel hakları olan ‘seyahat etme özgürlüklerini’ kullanamadıkları gibi bir duruşmaya katılmak istedikleri için ‘suçlu’ ilan ediliyorlar.

Ülkenin birçok kentinde ve Kayseri’de adeta adı konmamış bir ‘sıkıyönetim’ var.

Kayseri’nin giriş çıkışları denetim altında, kent sivil-resmi polislerle ‘kuş bile uçamaz’ bir yere dönüşmüş.

Anlayabiliyorum.

Korkuluyor.

Katil korumacılıkta karar kılmış olanlar korkuyorlar.

Mahkemenin üstünden helikopterler uçuyor, dışarıda 2 bin polis duruşmaya katılmak için gelen yurttaşlara karşı barikat kurmuş durumda, mahkeme salonunda belinde silah olduğu saptanan ‘tanık yakını’ tespit edildi, 5 sanık ifade verdi, hepsi yayınlanan görüntüleri inkâr ediyor yani avukatların, tanıkların, gazetecilerin, İsmail kardeşimin ailesinin, savcı ve yargıçların gözlerinin içene bakarak yalan söylüyorlar.

Pis oyun sürüyor ve belli ki böyle sürecek derken mahkeme kararını açıklıyor.

Duruşma 12 Mayıs’a erteleniyor, sanıklardan birinin tutuklanmasını talep eden savcının isteği reddediliyor ve sanıklara avukat temini için zaman tanınıyor.

Oysa sanıklar için ve delil karartanlar için her tür kanıt-tanık-belge ortada.

Anlaşılıyor ki AKP Haziran Direnişi’ne katıltanlara, destek verenlere ve katledilenlere yani o onurlu çoğula ceza vermeye devam ediyor, devam edecek.

Çarşamba günü İstanbul’da yapılacak Mehmet Ayvalılaş duruşmasında da benzeri şeyler olacaktır, tıpkı bir önceki duruşmada olduğu gibi İstanbul ve Kartal çevresi yine polis tarafından abluka altına alınacaktır.

Birlikte izleyeceğiz.

Siz bu satırları okurken Çağlayan Adliyesinde bir başka duruşma başlamış olacak.

Nihat Behram, Yurt Gazetesindeki köşe yazısında, işkenceciliği mahkeme kararıyla kanıtlanmış bir işkenceciye, “işkenceci” dediği için 8 yıl hapis istemiyle yargılanıyor.

Yıllardır yüreğinin yarenliği ile üreten, bir an olsun ülke ve dünya gerçekliğinden kopmadan halkların eşitlik ve özgürlük sevdasına tutunan, ışıklı zamanların çağrıcısı olan Nihat Behram ağabeyim bir kez daha sistem tarafından kafeslenmek isteniyor.

Yıllarını sürgünde geçiren bir ozan, ellerine zincir vurularak susturulmaya çalışılıyor.

Nafile.

Gerçek çıplak.

Katil katildir, tıpkı Haziran Direniş’inde yitirdiğimiz çocuklarımızın katilleri gibi ve de işkenceci işkencecidir, tıpkı Nihat Behram’ın adını sanını yazıp kanıtladığı gibi.

Nihat Behram için açılan dava, haklarında kesin hüküm olan Sedat Selim Ay adlı işkenceci ve tecavüzcü polis ve beraberindeki diğer polislerin nasıl korunduğunun bir kez daha su yüzüne çıkmasını sağlayacaktır.

Olmuyor beceremiyorlar.

HSYK düzenlemesiymiş, bazı mahkemelerin kaldırılmasıymış, tutukluluk süresiymiş gibi yalan büyütmeler, gerçekleri örtemiyor.

Hırsızlık hukuk cambazlıkları ile gizlenemiyor.

Bu yazıyı Hem Haziran Direnişi’nde yaşamlarını yitiren kardeşlerime hem inatla direniş ruhunun peşinden koşan insanlığa armağan olsun diye bir Nihat Behram şiiri ile bitirmek isterim.

“Ayaklanma Çağrısı
Sihriydi tutkuların. Şiir bitti!
Solunarak süzülen tılsımı kalmadı gönlün..
Şiir bitti! Kurudu esin çağlayanı umudun
Dindi suların tendeki çılgın uğultusu
Öpüşlerden düşlerin filizleri yolundu
Kimse ağlamıyor özlerken..
Şiir bitti! Uçukladı dudakları sevginin
Bakışlar yapayalnız, yalnızlık çırılçıplak
Gülüşler kuşsuz, kıvılcımsız
Can bitkin, dil tutsak..
Şiir bitti! Bulandı yüreğin özgür sesi
Teslimiyet başıboş
Yiğitlik evcil
Onur sessizce köreldi gözevlerinde
Dişlerin arasında bilendi küfür: paslı, keskin
Oyuncu arsız, seyirci bezgin
Ne dövüş soylu ne seviş
Çığlığı duyulmuyor sevincin..
Şiir bitti! Söndü içtenliğin güven ateşi
Sevgilin zehrin kılabilir gizemli anıları
Dostun katilin olabilir
Nefret hırçın, şefkat uyuşuk, merak sinsi
Acının sırdaşı ayrılıklar uluorta kudurgan..
Şiir bitti! Tozlandı hançeresi sezginin
Susan da ikiyüzlü konuşan da
İhanetin sinmediği giz unutuldu
Yalan doruklarda çığırtkan
Şiir bitti! Bozuldu ışıktan büyüsü duyguların
Korkunun da ucuzları türedi coşkunun da
Erdem sığlaşıp özüne yabancılaştı
Dal kuru, dalga uysal
Herkes her şeyin sahtesine alışkın...
Şiir bitti! Soldu içli sesin beslediği tomurcuk
Alaycı çalgıcılar dökülüyor şarkılardan
Hüzün sürgün, aşk yılışık..
Şiir bitti! Dindi rüzgârı tükenmez gücün
Ağıtlar yetim, türküler öksüz
Zalim yaradana pervasız, mazlum ölümüne çaresiz..
Şiir bitti! Soğudu tezcanlı yüreğin yanardağı
Ne dövüşün külhanı kaldı ne sevişmenin
Suskunluk kanıksandı, kabalık azgın
Ne Dadal'a sadık halk ne Karacaoğlan'a
Sokakta sabrın tiryakisi ruhsuz bir kalabalık..
Tek umut ki - yaşam bitti demeye varmıyor dilim -
O da çocukların sesleri..
İsyan edin isyan edin isyan edin!”
[email protected].