Tiyatora…

Ülkemde 1987 yılına kadar, her tür sanatsal etkinlik önce emniyet müdürlükleri sonra valilerin iznine tabiydi.

İzin almanın kuralları vardı.

Sahnede kim varsa nüfus kayıt örnekleri, ikametgâh bilgileri ve savcılıklardan alınan temiz kağıdı ile erkekse askerlikle ilişiği yoktur belgesi istenirdi.

Ayrıca yapılacak etkinlik bir tiyatro oyunu ise oyun metni emniyet müdürlüğüne verilirdi.

Oyun metni, ortaokul mezunu bile olmayan polisler tarafından okunur, sonra bir üst yazı ile emniyet müdürüne verilir, müdür kendine gelen dosyayı valiliğe bildirirdi.

Hayatında tek bir oyun seyretmemiş hatta tiyatroya “tiyatora” diyen polislerin oyun için yazdığı “uygundur” ya da “uygun değildir” yazısı ne ise emniyet müdürü ve vali ona göre karar verirdi.

Bu kural bazen hiç oyun metnine gerek duymadan vali ya da emniyet müdürü tarafından çiğnenir, oyunlar tek bir ağızdan çıkan kararla yasaklanırdı.

Benim de içinde olduğum bu sürecin tamamı böyle işlemiştir.

Sıkıyönetim dönemlerinde ise, vali ve emniyet müdürlerinin yerini yine, sanat ile uzak yakın ilişkisi olmayan, aklını yasakçılıktan başka hiçbir şeye çalıştırmayan sıkıyönetim komutanları almıştı.

Ülkem bu kafatasçılığın sayesinde yasaklanmış oyunlar mezarlığıdır.

Brecht, Haldun Taner, Oktay Arayıcı, Nâzım Hikmet oyunları en fazla yasaklanan yazarlar, Oyuncular Birliği Sahnesi, AST, Dostlar Tiyatrosu, Ankara Halk Tiyatrosu, Ankara Birlik Tiyatrosu ise oyunları onlarca kez yasaklanan topluluklardır.

Buraya not düşelim.

Ankara Halk Tiyatrosu’nun her biri en az 1 yıl süren büyük Anadolu turnelerinin hemen hepsinde onlarca yasak vardır. Yasaklama yetmemiş oyuncular Bursa, Urfa ve Karaman’da tutuklanmış, cezaevine atılmış, “komünizm propagandası yapmaktan” yargılanmıştır.

Kapılarına mühür vurulan tiyatro salonlarının olduğu bir memleketin yaratıcısı olmanın ne demek olduğunu ancak tiyatro mesleğini yapan arkadaşlarım ve oyunları seyretmek için kuyruklar oluşturan yurttaşlarım bilirler.

Darbe dönemlerinin faşist baskılarına direnen siyasi partileri, DİSK, TÖS, TÖB-DER ve DEV MADEN-SEN sendikaları ile üniversitelerin ayrımsız tüm devrimci örgütlenmeleri bu sürecin birebir tanığıdırlar.

Şimdi 21. yüzyıldayız. Cumhurbaşkanının, başbakanın, bakanların kültür-sanat için attığı nutuklar, ötekileştirmeler, ayrıştırmalar, düşmanlıklar günlük hayatın içinde yok olup gidiyor.

Bunca haksızlık adaletsizlik, talan ve yalan arasında bu salvolar görmezden geliniyor.

Öte yandan olan oluyor. Bir yandan saray soytarılarının sırtları sıvazlanıp halkın alınteriyle bazı soysuzlar yemlenirken, gerçeğin izini süren binlerce yaratıcıya “siz kimsiniz, hanginiz sanatçı ki?” deniyor.

Cumhuriyet ile özdeş sanat kurumlarımız için kurulan pis kumpaslar, kâh TÜSAK kâh Kültür Şuraları ile gündeme taşınıp, yok etme programları konuşuluyor ve bunun uygulayıcısı durumundaki onlarca yetersiz, yeteneksiz kapı kulları kurumların başlarına atanıyor, sanatçıların hakları budanıyor.

Ancak sanatsal direniş durdurulamıyor.

Gerçek sıcak bir güneştir.

Ne yaparsan yap o güneşle ısınmak isteyenleri ve güneşin ışık saçan gerçekliğini durduramazsın, parlar sonuna kadar.

Baskılar artıkça sanat fışkırıyor Anadolu topraklarından.

Bugün devletin sanat kurumları dışında 786 özel tiyatro topluluğu, yüzlerce kültür merkezi, sanat galerisi, atölyesi var.

Bu inadına sevinçli bir durumdur.

Ancak durduramayacaklarını anlayanlar düşmanlıklarını doruğa taşımışlardır.

Önce tüm üniversitelerin, sonra ellerinde tuttukları belediyelerin salonlarını özel tiyatrolara ve sanatsal etkinliklere kapatmış, yetmemiş yükselen sesi bastırmak için faşist darbe dönemlerinin miraslarına sahip çıkarak oyun yasaklamaya başlamışlardır.

Artvin’de daha önce yasaklanan Levent Üzümcü’nün gösterisinden sonra, geçen hafta yasaklanan Barış Atay’ın ve üç ilde üst üste yasak yiyen Perdeci Oyuncuları’nın Adalet Sizsiniz oyunlarının başına gelenlerden anladığımız, illerin mülki amirlerinin oyunların metnini istemiş olmalarıdır.

Bu arada, Ankara Birlik Tiyatrosu’nun Üç Kuruşluk Diktatör oyununa soruşturma açılıyor. Oyun 30 yıl önce yazılmış ve oynanmadığı sahne kalmamış!

Yetmiyor İstanbul Emniyet Müdürlüğü tiyatro salonlarını tek tek arayarak, Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun Sadece Diktatör oyununun "sakıncalı" olduğunu söylüyor!

Bu bir faşist dayatmadır.

Siz kimsiniz ki bir oyunun sakıncalı olup olmadığına karar veriyorsunuz?

Hayatınızda kaç oyun izlediniz?

Bu ve benzeri dayatmaları, baskıları, yasakları, düşmanlıkları bu ülkenin sanatçıları çöpe attılar.

Kazanılmış haklarımızı hiçbir gerekçe ile geri alma hakkınız olmadığı gibi yasal dayanağınız da yoktur.

OHAL sanatsal etkinlikleri yasaklamanın gerekçesi değildir.

Korkuyorsunuz biliyoruz.

Yaptığınız her pisliğin adını, insanlık tarihinin en eski ve en saygın mesleği olan tiyatro sanatını karalamaya yeltenerek “tiyatro” demeniz bu korkunun ürünüdür.

Geri durmayacağız asla!

Bütün sahneler; sanatsal üretimlerin, sanatçıların ve o ürünleri izlemek için bizimle olan insanlığın ortak evleridir.

Uzak durun!

[email protected]