Tarihe geçecek düşmanlık...

Adam iş başına getirildiğinde kendisine bir mektup yazıp buradan paylaşmıştım.

O mektupta ne yazdıysak tek tek karşılık buldu.

Şaşırmadım.

Kültür ve sanat ve turizm ile uzaktan yakından ilgisi olmayan, hayatta kaç kitap okuduğu-kaç film, oyun seyrettiği-kaç opera, bale, senfoni izlediği-kaç sergi gezdiği belirsiz Ömer Çelik’ten söz ediyorum.

Farkındaysanız bir önceki gibi ‘konuşan’ biri değil, susuyor.

Susuyor çünkü vatandaşımız boş durmuyor!

Bakanlığa bağlı tüm kütüphanelerin ‘yerel yönetimlere devri’ kararnamesini imzalarken, ‘müzelerin ve ören yerlerinin özelleştirilmesi’ yasasını hazırlarken, tüm sanat kurumlarının talanı olan ‘il özel idarelere devri’ için komisyon çalışması yürütürken, ‘telif hakları da neymiş’ diyenlere çanak tutarken, örgütlü sanat alanlarını dinlemeyip ‘tiyatro ve sinemada yasaya ne gerek var’ diye ortalarda dolaşanları komisyonlara doldururken, ‘muhafazakâr sanat’ saçmalığını göklere çıkaranları bakanlık danışmanı yaparken beyefendiyi tanımış olduk!

AKP’nin sanat ve sanat düşmanlığına bende söz tükendi.

Biraz daha zorlarsam küfürbaz olurum!

Ama bakan efendinin son uygulaması, hangi siyasal düşmanlıkla karşı karşıya olduğumuzun açık belgelerinden biri olduğu için, sinir katsayımı zorlayarak birkaç söz etmeliyim.

Uzunca zamandır özel tiyatroların bir kazanımı olan ‘Kültür Bakanlığı Destek Fonu’ üzerindeki bakan yaptırımını basında görmüş olmalısınız.

Tiyatro seyircilerimizin satın aldığı biletlerden ve tiyatroların devlete ödediği tüm vergilerden oluşan bu fon bir komisyon kararı ile tiyatrolara dağıtılır, bu desteği alan tiyatrolar da ‘bakanlık destekli’ oyunlar üretir.

Bu çerçevesi yasalarla çizilmiş bir haktır.

Fona tüm profesyonel tiyatrolar, amatörler, Üniversite toplulukları, geleneksel çalışmalar yürütenler, yeterlilik şartlarını yerine getiren her yapı başvuru hakkına sahiptir.

Bu yeterlilik şartları içinde en can acıtıcı olanı ‘vergi ve sigorta borcu olmaması’ şartı tüm koşulların önüne geçer ve bakanlık dolaylı değil açıktan tiyatroları denetlemiş olur!

Tiyatronun ne ürettiği, nasıl ürettiği, çalışanlarının haklarını verip vermediği, oyunlarını nerede ne zaman nasıl oynayabildiği araştırılmaz bile.

Destek karşılığı en az 25 oyun oynadığını kanıtla sonra ne yaparsan yap.

Hal böyleyken ve bu uygulama yıllardır sürerken bu sene destek fonunu dağıtmak için toplanan komisyondan çatlak sesler yükseldi.

AKP bürokratları, “Bunların içinde Gezi direnişine destek verenler-katılanlar var, bu sene bunlara destek olmak diğerlerine haksızlık olur” diye sunum yapıyorlar, tüm itirazlara karşılık bu görüş bir rapor haline getirilip bakan efendinin önüne konuyor.

Beyefendi de bu tiyatrolara sıfır puan vermeyi uygun buluyor!

Böylelikle AST, Dostlar Tiyatrosu, Orta Oyuncular, Levent Kırca, Kumbaracı 50, DESTAR gibi yıllardır saygın ürünler vermiş, alanlarında yetkin toplam 15 tiyatro cezalandırılıyor.

Şimdi bunun adı faşizm değil ise nedir?

Kimsin sen kimin parasını kime vermiyorsun?

O destek fonu şartnamesinde böyle bir madde mi var?

Bir yaratıcının ne yapıp yapmayacağını sen mi belirleyeceksin?

Ülkesi ve geleceği için ne düşünmesi gerektiğine sen mi karar vereceksin?

A benim cahilim a benim kara akıllım, bu yaptığının ‘düşmanlık’ olduğunu söyleyen olmadı mı?

Tarihe geçiyorsun.

Zaten ülkenin tüm sanat alanlarını boğmuşsunuz, yaratı olanaklarını budamış, sanatçıları toplumun önünde karalamış, ötekileştirmiş hedefe koymuşsunuz, şimdi de para kaynaklarını iç ederek tamamen üretemez duruma iteliyorsunuz.

Bu utancı boynunuzda bir yafta olarak taşımaya karar verdiğinize göre sorun yok!

Sorun ‘desteğe değer görülen’ diğer tiyatrolarda.

Eğer Gezi direnişine destek veren tiyatro topluluklarının AKP tarafından cezalandırılmasını kabullenip paşa paşa desteklerinizi alırsanız vicdansızlığınızın, yandaşlığınızın belgesini de almış olacaksınız.

Haydi, iyi oyunlar hanımlar-beyler.

Hesabınızı bize değil, oyunlarınıza gelecek seyirci bulursanız onlara verir utancınızı da onlarla paylaşırsınız.

[email protected]