Tanıklık…

Kars’ta İnsanlık Anıtı, tekbir sesleriyle kesilip-biçilip-yıkıldı çöplüğe atılıverdi, kimin umurunda?

Kars Belediyesi, 'halkını heykelsiz bırakmama' kararı almış!

“Kent’in simgeleri bal ve kaşardır”

Hemen kollar sıvanmış ve heykellerin yapımı için ihaleye çıkılmış.

Kars halkı dört gözle bal ve kaşar heykellerini bekliyor.

Her sabah ballarına bandırıp, kaşarlarını dilimleyip yan gelip yatacaklar!

Oh ne güzel!

Ertuğrul Günay bu fırsatı kaçırmamalı, hemen Kars’a gitmeli, ayıbını örtmeli ve heykellerin temel atma törenlerinde başbakana eşlik etmeli.

Dualar okunmalı, mehter takımı Ermenistan’ı gören bir tepenin üstünden ‘ceddin deden, neslin baban’ diye bir adım ileri iki adım geri atarak avazı çıktığı kadar bağırmalı kuzular, danalar, kazlar boğazlanmalı, hem bakan efendinin hem başbakan efendinin alnına kan sürülmeli!

Fena mı olur?

Alın size, Başbakan’ın sanatçılara “müsvedde” diyebilmesi için yeni bir olanak daha!

Ballı, kaşarlı bir küfür ki, yeme de yanında yat.

Sevgili okur bu utanmazlık, içinde birlikte yol aldığımız 21. yüzyılda, bizim ülkemizde yaşanıyor.

Şaşakalmıyor musun?

Kars halkı gibi, ülke yurttaşlarının hemen hepsinin, sanat düşmanlığına boyun kırmaları seni hüzne boğmuyor mu?

Ben bir kez daha utanıyorum.

Dilerim bu utanç bir başka dünyalının hayatını kuşatmaz!

12 Haziran günü yine boynunu eğip, bu sanat düşmanlığına evet dersen kim bilir daha neler gelecek başına.

Tanıklık edeceğiz.

İstanbul’da Taksim Meydanı'nın orta yerindeki AKM yerle bir edilecek.

Yargının iplerini ele geçiren ve bir kukla oynatıcısı gibi ip çeviren başbakan, önce bu anıt yapının, ‘yürütmeyi durdurma kararını’ kaldırıp çöpe atmak için, harekete geçecek.

Koruma Kurulu üyelerini değiştirecek, yeni kurul üyelerini kendisi saptayacak ve bu kurulun ilk işi, AKM üstündeki ‘tescili’ kaldırmak olacak.

Oradan da tıpkı Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nin yerinde olduğu gibi, bir beton yığını fışkıracak.

Ekranlardan izledik.

Kendileri bizzat açıkladılar. “Taksim ve Tarlabaşı trafiği yerin altına inecek, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı bölgesi yeni bir düzenlemeyle, ‘yeni yüzüne’ kavuşacak”

Sözü edilen bölge sit alanıymış, Koruma Kurulu kararları varmış filan, umurunda olmayacak.

Tanıklık edeceğiz.

13 Haziran günü düğmesine basılacak olan yeni anayasa tartışması, ülkenin gündemini kasıp-kavururken olacak bunlar.

Bizler, söz konusu anayasanın içinde-dışında, “sanat ve sanatçı hakları” ile ilgili sözcükler bulmak için yırtınırken, diğer yandan sanat kurumlarımız darmadağın edilecek.

Devlet tiyatroları, opera, bale ve senfoni tarihe karışacak.

4C kapsamına alınacak olan bu kurumların bölge müdürlükleri kaldırılacak.

Tanıklık edeceğiz.

Müzelerin özelleştirilmesi için ilk adım olan, ‘gişelerin pazarlanması’ süreci ile başlatılan uygulama hızlanacak.

Bazı para babaları, ağızlarından sular fışkırtarak-salyalar saçarak bekliyorlar o günü.

Ören yerleri, kütüphaneler zaten pazarlandı, ağ genişletilecek. “Devletin işlettiği tek taş yığını kalmayacak”

Özel tiyatrolara ve sinemaya ayrılan fon, yeni düzenlemelerle tamamen tırpanlanacak.

Kültür Bakanlığı ve Turizm Bakanlığı adıyla iki ayrı bakanlık öngörüldüğü için, Kültür Bakanlığı bütçesi, serçe gagası kadar bile olmayacak.

Tanıklık edeceğiz.

Kitaplar-dergiler yasaklanacak, yazarlar-çizerler-sanatçılar-gazeteciler tutuklanacak.

İnternet ortamında siyah sayfalar boy gösterecek, hem de öyle bir değil beş değil, on değil, binlerle karartılmış alanla karşılaşacaksın.

Haberleşme, bilgi edinme özgürlüğün budanacak.

Yeni anayasa önermesi, kültür merkezleri adıyla çalışmalarını sürdüren tüm yapıların çanına ot tıkayacak.

Her biri üstündeki denetim sıkılaştırılacak ve ‘destur’a’ uymayanlar cezalandırılacak.

Tanıklık edeceğiz.

Kültür mirası İstanbul kentinin ve tüm ülkenin tarihsel dokusu en keyfi biçimiyle tahrip edilecek.

Kazı alanlarına oteller, moteller, tatil köyleri, alış-veriş merkezleri dikilecek.

Galata, Haydarpaşa, Tarlabaşı, Sütlüce bugünkü dokularını yitirecek.

Bu alanlar aç gözlü ve yedikçe iştahı kabaran bir namussuzluğa kurban verilecek.

Projeler ortada.

Yeni binlerce beton yığını konut, yeni köprü ve yeni boğaz doğa ve çevre katliamından başka ne ifade ediyor?

Üç-beş aç zengin biraz daha semirsin diye binlerce ağaç kesilecek, su havzaları yok edilecek, bitki örtüsü talan edilecek, ekolojik denge bozulacak, ormanların içinden gökdelenler yükselecek, yaşam alanları daraltılacak.

Dahası var.

Uzaklardan değil yakınlardan yükselen seslere göre, ülke kan gölüne dönecek.

Zaten olmayan barışa kara çalmak için, kılıçlar çoktan çekildi.

Acılarımızı daha da büyütmek üstüne, birileri kanlı hesaplar yapıyor.

Öte yandan, ülkenin bilim adamları her gün yeni bir gerçeğin altını çiziyorlar.

“Ekonomideki gizli açık çığ gibi büyüyor. Bu inat böyle sürdükçe, yolsuzluk-işsizlik-yoksulluk daha da büyüyecek, ülke uçurumun dibine itelenecek”

Sendikal hakların tamamıyla budandığı, kendinden olmayanların yaşam hakkının kalmadığı yeni bir döneme doğru yol alıyoruz.

İmam ordusuyla, polisiyle, yargısıyla, topuyla, tüfeğiyle, küfrüyle, hakaretiyle, ucubeleriyle top yekûn saldırıya hazırlanıyor.

Başını kaldıran tüm onurlu insanlık, “eşkıya” diye karalanacak.

Hayatlarımız kuşatılacak.

Gelecek de bir gün gelecek.

Boynumuzu büküp, tüm olup-bitene seyirci kalmak da bir yoldur, başı dik ve onurlu davranıp boyun eğmemek de.

Tanıklık edeceğiz.

[email protected]