Susma...

Memleket Guernica günlerini yaşıyor.

Picasso hayatta olsaydı önce Irak, Suriye ardından ülkem için ne yapacağını hiç düşünmez, kankin-öfke ile yüzlerini yıkayan katilleri ve katledilmiş çocuk bedenleri üzerine yağdırılan bombaları resme dökerdi.

Neruda, Aragon, Brecht ve Nazım bu soysuzları yerin dibine geçiren sözcükler yüklenir gökyüzüne savurur, erdemli insanlığın onuru olmayı sürdürürlerdi.

İnsan yaşamına gerçeği katmanın peşine düşmüş binerce yaratıcı için aynı şeyleri söyleyip binlerce örnek verebiliriz.

Bugünün sanat ve edebiyat hayatının bu denli kurak olmasının nedenleri üstüne akıl yürütenlerin, düne bakmalarını önerdiğimde şaşakalmalarını anlamakta zorlanıyorum.

Kanın oluk oluk aktığı, insan bedenlerinin fırınlarda diri diri yakıldığı, doğanın ve tüm kültürel kalıtların bombardımanlar altında yok edildiği tarihler uzak değil oysa.

Almanya, İtalya, İspanya, Şili, Arjantin ve dünyanın onlarca ülkesinde yaşanan tüm faşist kalkışmaların sonuçları ortada. Bu yüzkarası günlerin şiirleri, şarkıları, oyunları, filmleri, heykelleri, resimleri, romanları, öyküleri yaşıyor.

2. Dünya savaşı sıranda Hitler manyağına karşı sanatçıların üretip ortaklaştığı marşlar halen meydanlarda söyleniyor, filmler perdelerden bağırıyor, heykeller meydanlarda, resimler müzelerde, oyunlar sahnelerde.

Yaşadığımız iki faşist darbeye karşı cezaevlerinde bile üreten sanatçıları, aydınlanmacı yazarları olan bir ülke olduğumuzu unutuyoruz.

Ne var şimdi ortada?

Ne ile insanlığın günün canavarlarına karşı direnmelerini sağlayabiliyoruz?

Kaç film üretebiliyoruz, kaç oyun, kaç heykel, kaç resim, kaç şarkı,kaç marş ve kaç oyun?

Niye öteliyoruz günün gerçeğini yarına, bu iğrenç despot akılla hesaplaşmak neden işine gelmiyor sanatçının?

Ne geziniyor akıl uçlarımızda. Korku mu, yoksa halkın içine itildiği bataklıktan taşan teslimiyetin yarattığı yıkım mı bizi yılgınlığa, suskunluğa savuruyor?

Yoksa kendi akıl zenginliğimizi yitirdiğimiz için mi dillerimiz lal?

Bugünlerde hem ülkemi hem dünyanın bir kaç ülkesini dolaşıyorum. Her yerde sorulan ‘neredesiniz, kan içinde ölünüyor, kültürel varlıklarınız, dününüz, yarınınız talan ediliyor, insanlarınızın aklı esir ediliyor, niye susuyorsunuz’’ sorularının yanıtlarını sizlere havale ediyorum.

Utancımızı büyütüyoruz ey arkadaş!

Ağlaşan çocuk gözlerine bakakalan annelerden, toprağa düşen bedenlerden, kurutulan derelerden, kesilen ağaçlardan, su gözelerden, din simsarlarının arsızlıklarından, tecavüz edilen çocuklardan, katledilen kadınlardan, üstümüze yağdırılan yalan ve talandan utanmayacaksak yarın kendi çocuklarımızdan da mı utanmayacağız?

Bugün değil ise ne zaman ses vereceğiz insanlığın bizleri meydana çağıran sesine?

Susma.

Hiç vakti değil kolbastı oynamanın.

[email protected]