Sus...

Şu “bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir” İstanbul kentinin yazgısını haramilerin eline bırakalı kentin bir yarısı gözyaşı döküyor, diğer yarısı sancılar içinde kıvranıyor.

Dünden bugüne yaşaya gelen her tür kültürel varlık, doymak bilmezlerin vicdansızlıklarına teslim olmuş durumda.

Küçük bir duyarlılık dışında artık olup biteni yadsımıyor, yaşanan kent talanını umursamıyoruz!

Haziran Direnişi’nden beri susuyoruz.

Talan büyüdükçe soru işaretleri çoğalıyor ve suskunluk koca bir yumak oluveriyor.

Bir yerlerde bir enerji birikiyor belki ve belki bu enerji en güçlü biçimi ile açığa çıkana kadar bu suskunluk daha da çoğalacak.

Ancak esir edilmiş hayatlara her gün binlercesi ekleniyor ve gerçek kendini aşacak yeni yoldaşlıklar oluşturmak da yalnızlaşıyor.

Susuyoruz derin bir iç geçirerek susuyoruz, biz sustukça yalnızlık çoğalıyor.

Karaköy Vapur İskelesi’nden Fındıklı Güzel Sanatlar Fakültesi’ne kadar bütün tarihsel doku ranta açıldı, 2 cami ve bir külliye birkaç tescilli yapı dışında ne varsa yıkılacak.

Susuyoruz.

Haliç’in her iki yakasındaki tüm kültürel dokuların içinden gökdelenler yükselmeye başladı.

Susuyoruz.

Okmeydanı, İstanbul rantının merkezi haline getiriliyor.

Susuyoruz.

Dolapdere yıkılıp yerle bir oluyor, tüm mahalle otellerle donatılıyor.

Susuyoruz.

Yüzyıllık Şan Tiyatrosu ve Ermeni Hastanesi ve çevre mahalle yıkıldı yerlerinden beton kütleler yükseliyor.

Susuyoruz.

Tarihi Haliç Tersane’si yıkılıp cami ve AVM inşaatı ile donatılacak.

Susuyoruz.

Beyazıt Meydanı betona kurban edilip çevresi otoparklarla donatılıyor.

Susuyoruz.

Surdibi Bostanları inşaat alanı ilan edildi.

Susuyoruz.

Bakırköy sahilinde olduğu gibi tüm dolgu alanlarından inşaatlar yükselecek.

Susuyoruz.

Tarihi Yarımada çevresindeki kültürel dokuların tamamı otel ilan edildi.

Susuyoruz.

Eminönü ve Sirkeci çevresindeki tüm tarihi hanlar, Sirkeci Garı otel ve AVM için gün sayıyor.

Susuyoruz.

Galata ve çevresi, Tünel otellere teslim edildi.

Susuyoruz.

İstiklal Caddesi’ndeki tüm tarihi hanlar ‘yenileme’ yapılıyor gerekçesi ile peşkeş çekildi. Narmanlı ve Tokatlayan Han satıldı.

Susuyoruz.

Tarihi Elhamra Tiyatro ve Sineması bir gece kulübü.

Susuyoruz.

Balık Pazarı ve çevresi ‘yeni yüzüne kavuşuyor’ gerekçesi ile talana açılıyor.

Susuyoruz.

Muammer Karaca Tiyatrosu tam 1,5 yıldır ‘turizm alanı’ ilan edildi yıkım için gün sayılıyor.

Susuyoruz.

Emek Sineması’ndan sonra Alkazar Sineması da tarihin çöplüğüne süpürülüyor.

Susuyoruz.

Tarlabaşı Yenileme Projesi adıyla yaşanan talan bölgeyi bir mezbelelik haline getirmiş durumda.

Susuyoruz.

Taksim Meydanı ve Alt Geçit dünyanın hiç bir kentinin meydanında göremeyeceğimiz bir beton esareti yaşıyor.

Susuyoruz.

Atatürk Kültür Merkezi içindeki tüm elektrik ve elektronik aksamlar hurdacılara satıldı. Mahkeme kararına rağmen yıkım için ‘emir bekleniyor.’

Susuyoruz.

Olası bir depremde toplanma alanı ilan edilmiş tüm yeşil alanların yüzde sekseni inşaata açılmış durumda.

Susuyoruz.

3. Havaalanı ve köprü için kesilen ağaçlar, bitirilen su havzaları, viran edilen kuş yolları bizi ilgilendirmiyor.

Susuyoruz.

Brecht’in haykırışı düşüyor aklıma.

“ne tuhaf yer burası sizler nasıl insanlarsınız.
Haksızlık varsa bir yerde eğer, ayaklanmalı insan.
Ayaklanma olmuyorsa batsın o şehir yerin dibine.
Yansın bitsin, kül olsun karanlıklar basmadan.”

[email protected]