Sus…

-Ölüm sessizliği nasıl bir hiçlikmiş meğer... Alabildiğine ışıksız karanlığın içinde debelenip duruyorsun.

-Kahredici, ellerin bile titriyor.

-Ne gülen ağaç dallarına, ne sevinç saçan çocuklara, ne Mayıs kedilerine, ne umut içinde çırpınan insanlara bunu hak etmediklerini anlatamıyorsun... Her şiir, her şarkı çaresiz.

Öldürülüyorsunuz işte, gündüzleriniz sağır, geceleriniz kör... Çalıyorlar gökyüzünü, çalıyorlar aşkı, barışı. “Hiç mi acı çekmiyorsunuz? Ne kadar katıymış yürekleriniz” falan demek gereksizleşiyor.

-Gözlerinin önünden simsiyah bir film şeridi akıyor, öyle üç boyutlu f’lan değil... Bildiğin siyah-beyaz bir film... İçinde sen, içinde hüzün, içinde kahır... Öylesine izliyorsun... Kendi yok oluşuna seyirci olmak ne beter bir hüzün oysa.

-Başı var sonu yok... Kurgu sürüyor çünkü.

-“Ne halleri varsa görsünler, hak ediyorlar” diyemiyorsun.

-Diyemiyorsun... Geliyor bir hırıltı düğümleniyor boğazına, bağırıyorsun... Öfkeni salıveriyorsun ortaya... Sustukça kaybediyoruz, seyrettikçe erdemsizleşiyoruz, alınıp satılacak şey değil bu onur dediğin.

-Bağırıyorsun... Duyan var mı?

-Karanlığa karşı duvar olmaya çabalayan bir tutam insan dışında hayır.

-Haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği, talanı, yalanı, vurgunu çamur gibi yağdırıyorlar üstümüze-başımıza-aklımıza..hızla kirleniyoruz, kararıyoruz.

-Fısıltılar büyüyor en pis kuytuluklarda... Birileri ülkenin umutlarını ‘yeni seçimlere’ bırakıyor... Hak gaspını onaylayarak, adaletsizliği onaylayarak, hırsızlığı onaylayarak.

-Her suskun toplum kendi madrabazını yaratır.

-‘Demokrasilerde çözüm sandıktır demişti’ bir palavracı, kimdi o?

-Afyon gibi bir cümle bu... Yuttun mu uyuşur kalırsın binlerce yıl... Faşizm kaybedeceği seçime girmez oysa.

-Bir daha de ağabey.

-Bin daha diyebilirim... Faşizm, kaybedeceği seçime girmez.

[email protected]