Suç işliyorlar…

-Bu günlerde bir tek Diyarbakır ve ötesini bilmiyorum, yüreğim gibi kanayan o coğrafyanın dışında hangi kente gittiysem, yer gök ‘evet’ pankartlarıyla, afişleriyle donatılmış. Nerden bu yoğurdun bolluğu?

-AKP devletin tüm olanaklarını kullanıyor deniyor ağabey. Halka, işçilere, emekçilere gelince ‘yok’ denen kaynaklar nasıl oluyorsa yaratılıyor!

-Belediyelerin referandum da taraf olma hakları var mı, kimin parasını kime güzelliyorlar? Şu İstanbul Büyükşehir Belediyesi mesela ve Ankara ne hakları var, kamu kaynaklarını peşkeş çekmeye? Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı bu süreçte ne kadar para harcıyor, o uçaklar, helikopterler, zırhlı araç konvoyları, süslü püslü miting alanları, binlerce bayrak ve binlerce döviz kaç paradır?

-Mitinglere taşınan insanlara ‘kumanya ve harçlık’ verildiği söyleniyor.

-Gördüm, yayınlanan fotoğraflar var. Bu nasıl onursuzluktur be kardeşim, iki lokma kokmuş Tavuk döner ve ayran için saatlerce kuyrukta bekliyor, ‘harçlığını alıyor’ sonra ‘evet’ diye sırıtıyorsun, vicdanın nerede, onurun, şerefin, haysiyetin nerede?

-Miting yapılacak illerde okullara ve kamu kuruluşlarına valilerden ‘katılın talimatları’ gönderiliyor. Bu suç değil mi?

-Suç, adaletin olduğu ve yargının bağımsız olduğu yerde tutar adamı anında derdest edip içeri atarlar. Valisi ‘evetçi’, yargıcı, savcısı, polisi, jandarması, rektörü, imamı, hacısı, hocası, mollası, kaymakamı, belediye başkanı ‘evetçi’.

Hırsızı, talancısı, yalancısı, çocuk istismarcısı, tecavüzcüsü, katili, çetecisi, mafya bozuntusu, dinci vakfı, derneği, patronu, yardakçı sendikacısı, ‘gazeteci’ kılıklı tetikçisi, habercisi, yorumcusu, anketçisi ‘evetçi’.

 ‘Oyuncu’, ‘yazar’, ‘sporcu’, ‘sanatçı’ denen kımılları  ‘evetçi‘.

Kentleri, ormanları, dereleri talan edip betona boğanlar ‘evetçi’.

-Terör diye fışkırıyorlar halkın üstüne, asıl terör bu işte. Sen top yekûn bu ülkenin varını yoğunu iç eden kim varsa birleştirmiş ‘evet’ diye devletin olanaklarını kullanarak bağırtıyor, bu konuda tek cümle bile kuramayacak akıl kıtlığına sahip onlarcasını sürü gibi güdüyor ardından ‘daha mutlu bir Türkiye’ diye yalanı büyütüyorsun.

-İşe yarıyor!

-O bildik cümle işte. ‘Bir yalanı kırk kez söyleyince gerçek olur.’

-Şimdi yine yeniden ve inatla ‘mağduriyet’ hesapları yapılıyor. AB ülkelerine ve dünyaya bağırılıyor. Hakaretin, küfrün sınırı yok. Ülkelerle diplomatik krizler çıkartılıyor. Ekonomik tüm veriler dibe vurmuş, yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk dağ olmuş, adaletsizlik, hukuksuzluk yasallaşmış, cezaevlerinde yer kalmamış, gazetecileri, yazarları içeri atmışsın, konuşana kelepçe takıyorsun, hak arayana ‘terörist’ damgası yapıştırıyorsun ama dünyaya ‘demokrasi dersi’ vermeye kalkıyorsun.

 Pis bir kurmaca bu.

İçeride ve dışarıda, kendinden olmayan herkes ve her şey düşman.

Durum anında sokağa yansıyor ‘onlar hayır diyorsa ben evet diyorum’ diyen bir kertilmiş damar oluşuyor. Yani höykürme karşılığını buluyor.

-Ne olacak peki ağabey. Bu yaşatılanlar ülkenin geleceğine, iç barışına, eşitliğe, kardeşliğe bir saldırı değil mi, nasıl durdurulacak?

-Tuhafsın. Her buluşmamızda benden bir çözüm üretmemi bekliyorsun. Senin, benim, bizim gibi insanların yapacakları ortada oysa.

Üreteceğiz.

Barış için, aşk için, eşitlik ve özgürlük için oyunlar oynayacağız, şarkılar besteleyecek, heykeller, resimler yapacağız, romanlar, şiirler yazacağız, susmayacağız, perdelerimiz açık kalacak.

Biz, bize düşeni yapıp sonuna kadar gerçeği söyleyeceğiz ve ülkenin talanına, yalana, adaletsizliğe, hukuksuzluğa karşı saf tutup örgütlenmiş insanlıkla yan yana olacağız.

-Haftaya Dünya Tiyatro günü ağabey.

-‘Yaşasın Tiyatro Kahrolsun Gericilik’ demek için viran edilmiş Atatürk Kültür Merkezi önünde olacağım, beklerim.

[email protected]