Su çürüdü…

Hitler elini kaldırıyor, aşağıda binerce karalar giyinmiş Alman da aynı anda aynı eli kaldırıp bağırıyor ‘Hail Hitler.’

Bizim çetenin son kongresinde olan bundan faklı değildi.

Çete başının mesajı okunuyor, tüm salon içerdekiler, dışarıdakiler, ekran başındakiler ayağa kalkıp, hazır ola geçip dinliyorlar.

Karşımızda bir aklın esiri edilmiş koca bir sürü mü var yoksa bu gösteri, çıkar ortaklığının dışa vurumu mu?

Nedir bu insanları birleştiren, toplumun laik diye tanımlanan insanlığına karşı bir kin ve intikam çılgınlığı mı?

Her ikisi de.

Yazılanlara bakıyorum.

Bu son çırpınış filan gibi bana içi boş gelen değerlendirmeler, artık inişe geçişin, parçalanmanın eşiğine geldiler gibi yaşananlarla örtüşmeyen saptamalar okuyorum.

Oysa karşımızda her şeyi örgütlenmiş bir yapı var.

Şirketleriyle, vakıflarıyla, dernekleriyle, yargısıyla, askeriyle, polisiyle, muhtarlarıyla, bürokrasisiyle, bankalarıyla, camileriyle, okullarıyla, silah tüccarlarıyla, kara para aklayıcılarıyla, soyguncusuyla, talancı vurguncusuyla, din istismarcısı tecavüzcüsüyle örgütlenmiş bir yapı.

Böyle bir birlikteliğin çökmesini sağlayacak iki olgu var.

Ya hakları gasp edilenler yan yana gelip diklenecekler ya da bu menfaat çetesinin çıkar ortaklığını derinden sarsıp parçalayacak büyük bir bölüşüm kavgası yaşanacak.

Şimdilik ikisi de hayal!

Halkın korkuya yenip ayağa kalkması, meydana çıkıp hak ve özgürlük talep eder duruma gelip isyan hakkını kullanması örgütlenmeyi akıl etmediği sürece, yalnızca pembe bir düş.

Bunun için, bu ülkenin onuru olmuş bir avuç sosyalistin dışında çabalayan hiçbir özne yok. 

Sivil toplum örgütleri denen yapılar akıl ortaklığını bile yitirdiler.

Liberal aymazlık, ‘sağcıyla sağcı, solcuyla solcu, çevir kazı yanmasın’ diye kişniyor.

Muhalefet, kendi içinde büyük bir iç hesaplaşmaya savruluyor.

Yakındır koltuk kavgası büyür, dokunulmazlıklarda yaşanan gerilim yeni anayasa ile doruklara taşınır.

Akıl devricileştirilmedikçe gündelik küfür ve hakarete boğularak kör düğüm olunur.

Ne önerdiğini ülkeye anlatamaz, bunun için geniş yığınları örgütleyerek harekete geçirmeyi hesaplamazsan, yalnızca kırmızıçizgi denen dört maddenin üstüne çıkıp külhanbeyi naraları atmayı çözüm diye sunarsan orada yığılır kalırsın.

Görüyoruz.

Örgüt darmadağındır ve aydınlanmacıların sesleri kısıldıkça bu dağınıklık daha büyüyecektir.

Öte yandan, 6 milyon oy almış bir partinin vekilleri, ülkenin gözleri önünde kelepçelenecek.

Kargaşa derinleştirecek ve saltanat şahlanacak.

Kan ve ölüm, zindan ve suskunluk iştah kabartacak.

İştah kabardıkça yeni Anayasa ile yalan-talan taç giyecek. 

İstenilen budur.

14 yıldır sürdürülen ‘menfaat ortaklığı bitiyor’ palavrası ise artık can sıkıcı olmuştur.

Toplumdan yükselen her yakınmanın, adaletsizlikten hırsızlıklara kadar ortalara saçılan her pisliğe isyan edenlerin önüne hep bu yalan set olarak konuyor.

Yok öyle bir şey.

Ülkeyi din tacirlerinin elinden çekip almadan menfaat ortaklığı dağılmaz ya da tam tersi para tapınmacılarını alt etmeden din tüccarlığı bitirilemez. 

Hep sorulan ve yanıtını yine yalnızca sosyalistlerin verdiği o büyük sorunun hayat bulmasına olanak yaratmadıkça çıkış zincirli büyük demir bir kapı.

Ya parçalanacak bu zincir, o kapı yıkılıp eşit ve özgür bir ülke yeniden yaratılacak ya da ölümüne yaşanacak bu kahır bu zulüm.

Su bile çürümüşken, siz söyleyin bunlardan hangisidir erdemli olan.


[email protected]