Sevgili Ustam

Sevgili Ustam,

Ilgın ağaçlarının altında, rüzgarlara kattık anılarımızı.

17 yıl öncesinin, bir sonbahar hikayesi gezindi dillerimizde.

Cevat Şakir’in umudunu yeşerten okaliptüsler ve dostlar tanık.

Kulağın çınladı mı?

‘Deniz Gurbetçileri’ çekimleri için, altı ay geceli-gündüzlü bu toprakları adımlamıştık.

Sünger avcılarının vurgun yemiş anılarına can verdik.

‘Balıkçı yaşıyor olsaydı, şu gördüğün pıtırak yapılar olmazdı.”

Mandalina kokularına, melisa esansları karışıyor sen efkarlanıyordun.

Tuz yanığıydı yüzün-gözün.

Bugün bu topraklarda yeniden ayak gezdirirken, içimden akıp giden o kara günün üçüncü.yılındayız.

Üç yıldır yoksun ustam.

Yol boyunda bir gömütlükte, ince narin yatıyorsun soluksuz.

Yanı başından karmakarışık bin bir hayat akıyor.

İçlerinde öfkeler, umutlar, kinler gizli.

Haramiler iş başında ustam.

Hani şu, ‘Günü zifire çeviren haramiler.’

Halkın canına ot tıkıyorlar.

‘Hepiniz Nazım’ın şiirini, yeniden okusun, anlatılan bunlardır işte.’

Bursada havlucu Recebe,

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasan’a düşman.

fakir-köylü Hatçe kadına,

ırgat Süleyman’a düşman.

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman.

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim, onlar vatana düşman.

7 Aralık 1945’te hayata bağırılan bu sözcükler ve sen haklısınız.

Önce ayetlerle kuşattılar yoksul evlerini, sonra sadakalarla!

İşsizlik, sessiz bir çığlık.

Yolsuzluk ar-haya-edep tanımıyor!

Haramiler talan ediyorlar aşı, işi, aşkı ve umudu.

Sahtecilik kuşattı dört bir yanı.

Dur ustam, hemen öyle kızma, küfürbazlığın sırası değil demeyeceğim!

“Ellerimizi daha önce birleştirmeliyiz, geç kalmamalıyız öfkemizi taşırmaya” demiştin.

Tamam, sözü uzatmayacağım.

Yokluğunda olup bitenleri anlatıp, sinirlerini germeyeceğim ama bil ki bütün bir ülke olarak canımız yanıyor.

Adalet-hukuk-yargı diye diye, düzmece dosyalarla üstümüzde tepinmeye devam ediyorlar.

Senin onca değer verdiğin Cumhuriyet ilkelerini çöpe atmak için, mehter takımı eşliğinde kolbastı oynuyorlar!

Liboşlar-dönekler-ırkçılar ve tüm gericilik saf tuttular, ellerindeki ABD planlarını, kara bir cüppe gibi, ülke üstüne giydirmeye hazırlanıyorlar.

Elbette içimizi kaplayan karamsarlık değil.

Elbette çaresizlik değil belimizi büken.

Gerçekler haykırılırken bu bahse gerek yok.

Ancak, dur durak bilmeden söylenen yalanlar sahipsiz kalıyor ve teslim alınıyor hayat.

Bu anlamda, içimiz-dışımız elem.

Yokluğunda, Kürt kardeşlerimiz üstünde oynanan oyunun ilk perdesi başladı.

Seni de can evinden vuracak ‘açılımlar’ konuşuluyor.

Alevi canlar için, yobazlık şaha kalktı, döneklerle birlikte tuzaklar döşüyorlar bu rengarenk kır bahçesine.

Sanat alanlarının eli kolu bağlı, işçiler suskun, emekçiler yalnız, yurtseverler sahipsiz sanıyorlar.

Elbette yanılıyorlar ustam.

Bu topraklar nice katiller gördü, nice cellatlar, nice vatan satıcıları, nice işbirlikçiler ve dönekler!

Hepsi tarihin o kara çöplüğündeler.

Fazlaca kızıp, köpürmek olgunlaştırmıyor umudun yeşermesini!

Şimdi, yeni şarkılar söylemek zamanıdır elbet. Eşitliğin, özgürlüğün, barışın ve sanatın kavgası için.

Şimdi, yeniden isyan hakkımızı kullanmak için çok olma zamanıdır elbet.

Şimdi, yeniden sahip çıkmak zamanıdır vatan denen yalnızlığa.

Biliyorum, yaşıyor olsaydın safında yer alırdın bu sevdalı öfkenin.

Avazın çıktığınca ünlerdin kardeşlik diye, adalet diye, barış diye, özgürlük diye.

“Gerçek acıtıcıdır ama günü gelir içinizi ısıtır’.

Sığınıyorum bu ak yalınlığa.

Ilgın ağaçlarının gölgesinden derlediğim barış çığlıklarını, bu yüzden sana adıyorum ustam.

Sana ve senin sönmeyen akkor sevdalısı yüreğine.

Ölümünün üçüncü yılında, kara toprağın altından eşlik edebileceğin şiirler okuyup, türküler söyleyeceğiz sana.

Heyyy… Diyerbekirli Tuncer Necmioğlu, sevgili ustam duy sesimizi.

Yalnız değilsin.

[email protected]