Şeker…

- 5 bin işçi çalışıyor bu fabrikalarda, üreticilerin sayısı ise 50 binin üzerinde. Hayatı kendi ürettiğimiz şekerle zindan ediyorlar bize. Yüreklerimize hançer saplıyor AKP, ekmeğimize kan doğruyor.

- 16 yıldır sata sata doymadılar. Tüm kamu mallarını tek tek peşkeş çektiler, ne demir-çelik fabrikaları kaldı ne tütün ne fındık ne pamuk ne Sümerbank.

- Hep susuldu. Daha iyi olacak diye bir yalana esir edildik. Nedir daha iyi olan, yoksulluğumuzun büyüyüp dağ olması mı, artık hiçbir yere sığdıramadığımız çaresizliğimiz mi?

- Kendi ürettiğimiz tarım ürünlerini topraklarımızı çoraklaştırıp, susuz bırakıp yetmedi betona gömerek öldürdüler.

- Çıkıp utanmadan “tarımda bir numarayız” diye bağırıyor başbakan.

- Kendileri de inanmıyorlar ki kahkahalarla gülüyorlar bu yalana.

- Bu fabrikalar cumhuriyetten arta kalan son fabrikalardır. İşbaşına geldikleri günden beri üstümüzde tezgâh üstüne tezgâh kurdular. Amaçları şimdi ortaya çıkıyor. Tarım ilaçlarına gübreye, motorine sürekli zam yaptılar. Bire mal ettiğimiz şeker pancarını üçe mal eder olduk. Emeğimizi gören olmadı. Ürünlerimizin fabrikalara satışı için çektiğimiz eziyetleri, alamadığımız hak edişlerimizi duyan olmadı.

- Fabrikalar kâr ettikleri halde teknolojilerinde yenilemeye gitmediler. Mesela bu Alpullu, nasıl kurulduysa bu günde öyle. Aynı makineler var içinde, aynı çalışma koşulları var, köle gibi gördüler bizi. Sorsan çağ atladık diye miyavlıyorlar, yol yaptık yol diye adeta küfür ediyorlar, al başına çal o yolu, köprüyü. Parasını bana ödetiyorsun bana, 46 yaşındaki Eyüp Yıldırım ödüyor onun parasını, 30 yaşındaki Fatma Dönmez ödüyor, çocuklarımız ödüyor.

- Bizlere yaşatılanları bir gören olmadı bir duyan olmadı. Halka şeker diye dışarıdan zehir alıp satmaya başladıklarında “bizi öldürmenin yolunu buldunuz” demiştik, sesimiz sahipsiz kaldı.

- İşkolumuzdaki sendikalar haklarımıza sahip çıkmadı, kurulan kooperatifler ilk yıllardaki paylaşımcı, ortaklaştırıcı özelliklerini yitirdiler. Bunu özellikle yaptılar. Üretici köylüler yalnızlaştırıldılar, biz fabrikalarda ter dökenler yalnızlaştırıldık, bir sahip çıkanımız olmadı. Kendi ülkemizin bağrında kuru ağaç dalları gibiyiz.

- Ne yapsın Anadolu köylüsü? Devlet demiş ki sen üret, alıcısı ben olacağım. İşlemiş toprağını kendi kıt olanaklarıyla, Ziraat Bankası'na borçlanmış, ilaççıya borçlanmış, gübreciye borçlanmış ama üretmiş.

- Bak görüyorsunuz değil mi, biz burada canımızı dişimize takmış bağırıyoruz bir AKP’li çıkıp "yok öyle şey" diyemiyor. Deccal ne derse onu yapıyorlar. Tapıyorlar, tapınıyorlar adama. Özelleştirme yapacağız diyorlar, bu bir AKP yalanıdır, amaç açıktır, tekelde ne olduysa burada da o olacak, aptal mıyız biz?

- Bak o AKP kanallarına, gazetelerine bir tanesinde bile bu meseleyle ilgili tek cümle var mı, biz günlerdir burada fabrikanın önündeyiz, köylülerde burada, kör mü o satılmış soytarılar, görmüyorlar mı?

- O kadar büyük bir hayâsızlık içindeler ki buradaki AKP teşkilatından tanıdıklarımız korkudan seslerini çıkaramıyorlar. Ulan işinden aşından oluyorsun be adam! Görsene bunu. Bunlar sana düşman, bana düşman, toprağa, hayvana, ağaca, çocuğa düşman, ekmeğine irin döküyorlar.

- Ayrıştık, iyiden iyiye ayrıştık. Bu kasabada onların ve birkaç ipi kopuk MHP’li dışında kim varsa bizim yanımızda, görüyorlar bunu. Aynı fırından ekmek alıyoruz, aynı çeşmeden su içiyoruz, aynı güneşin altındayız, olmaz olalım be kardeşim, olmaz olalım.

- Dönecekler bu yoldan, ya dönecekler ya döndüreceğiz.

- Bu memleket bu topraklar bu fabrikalar, onlarca yıl döktüğümüz emek sahipsiz değil. Bunu anlamıyorlarsa anlatırız.

[email protected]