Sayın Muhbir Vatandaşlar…

15 Temmuz sonrası yurdun dört bir yanında her gece sokağa çıkıp, tekbir sesleriyle meydanları doldurarak, hamasi nutuklar eşliğinde nohut-pilav- ayranı midelerine indirerek bedava otobüslerle evlerine dönüp, huşu içinde yataklarına gömülenlerin yaşanan günlerden memnun olup olmadığı umurumda değil.

İnsanın akıl ayarlarıyla oynanıyormuş, adam acımasızca önüne geleni ezip geçiyor amacına ulaşmak için ne gerekirse onu yapıyormuş ve bu yurttaşların bir kısmı da kurunun yanında yanan yaş misali yakılmışmış falan filan.

Bana ne, akıllı olsunlar oynatmasınlar ayarlarıyla, diyeceğim ama diyemiyorum.

Büyükçe çoğunluğu denize düşmüş ama halen yılana sarılıyor olsalar da bir bölümü titrek dilleri ve ağlak gözleriyle çaresizce kıvranıyorlar.

Şu kapı komşum şalvarlı İsmet’in karısı Nebahat hanım mesela, her gün kapımı çalıyor.

-Allah rızası için yardım edin, sizin tanıdığınız çoktur, beyimin hiçbir suçu yok, o namazında niyazında, işinde gücünde, ekmeğinin peşinde biridir, anlamaz bu işlerden.

-Yok, hiç öyle değil, kocan bu işlerden bal gibi anlıyor, benim de o güruh içinde tanıdığım filan yok.

Gönderdim, ağlaya sızlaya, yalvar yakar yürüdü gitti.

Ertesi gün sabahın köründe kapım çaldı açtım, yine Nebahat hanım.

-Öğrendim olup biteni, ihbar etmişler benim kocamı.

-Kim ihbar etmiş, ne diye?

-Fetöcü diye ihbar etmiş, İmamın karısı.

-Nasıl yani senin alt komşun değil mi onlar?

-He

-E..git başvur emniyete, ya da valiliğe, de ki böyleyken böyle.

-Yol iz bilmem ki nasıl giderim, hem korkarım.

-Korkmak mı, sen mi, nasıl oluyor bu korkmak bahsi Nebahat hanım hatırla, her gece elinde bayrak kocanla sokağa çıkıp ‘Haydi Taksime gidiyoruz, millet durmayın evlerinizde‘ diye bağıran sen değil miydin, şimdi neden korkuyorsun?

-Diyordum ama..

-Benim için bile ‘darbeci bu artist’ diye dedikodu yapmışsın, bakkalın çırağı söyledi, öyle tepeden tırnağa siyah giyince, ele bayrağı alıp iki kelime edince olmuyor bu işler değil mi?

-Yardım et..Allah rızası için.

-Tamam, sen git ben bir dilekçe filan yazmaya çalışayım. Nereye yazılacağını da bilmiyorum ama bakarım bir çaresine.

Sorup soruşturuyorum Valilik makamına diye Nebahat hanımın ağzından bir dilekçe yazıyorum. ‘Asılsızdır, çekememezliğin kurbanıdır, ihbarcımız alt kat komşumuzdur’ filan diye bir dilekçe.

Çağırtıyorum, okuyorum, imzala diyorum.

-İmzam yok, parmak basayım.

-Valiliğe verirken yap o işi. Maşallah okuma-yazman yok ama AKP ve Tayyip deyince bin araba lafın var, nasıl oluyor bu iş?

Susuyor, teşekkür bile etmeden çıkıp gidiyor.

Ertesi gün yine kapım çalıyor.

-Bizimkinin nerede olduğunu bilmiyor Valilik ama dilekçeyi aldılar, yardım etsen bulsak kocamı.

-Valiliğin bilmediğini ben nereden bileyim Nebahat Hanım, RTE’na gidin.

Ağlamaklı oluyor.

On gündür ses yok.

Bakkalın çırağına soruyorum.

-Silivri’ye götürmüşler İsmet’i, karısı da onu görmeye gitti, yok ortalarda.

İmamı ve karısını soruyorum.

-Fırıncı Naci ağabeyin büyük oğlunu, aşağı mahalledeki çamaşırcıyı da o ihbar etmiş.

-Biriniz de bu imamı ve karısını ihbar edin de kurtulun bu işten yoksa bütün mahalle yakında içerde olacak.

-Adam AKP’li ağabey ne isterse yaptırıyor, uğraşılmaz onunla.

Gülüyorum.

Aklıma 12 Mart’ın hemen sonrası Başar Sabuncu tarafından yazılan ‘Sayın Muhbir Vatandaşlar’ adlı oyun düşüyor.

Bir apartman dairesinde yaşayan 4 kişilik bir aile, kendilerini kurtarmak için mahallenin yarısını ihbar ederler ama içeri tıkılmaktan kurtulamazlar.

Nebahat hanımdan ve şalvarlı İsmet’ten ses yok.

Ortada iki çocuk, yaşları 12 ve 13.

Bakkala aldıkları ekmekleri deftere yazdırırken gördüm, suskunluk ve kimsesizlik ve çaresizlik gözlerinde ağır bir yük.

Sormadım, soramadım, aynı gün imamla karşılaştım, başında takkesi, üstünde kaftanı, salına salına geliyor.

-İmam efendi, sen kaç senedir bu camidesin.

-üç

-Üç senedir buradasın ve utanmadan komşularını ihbar ediyorsun.

-İhbar etmiyorum, devletine yardım ediyorum.

-Devlet senin devletin öyle mi?

Susuyor.

-Çalanı, çırpını, memleketi soyanı, talan edeni, insanları sokak ortasında evlerinde katledeni görmüyor, tacizlere, tecavüzlere susuyorsun, yetmiyormuş gibi partine yaranmak için komşularını ihbar ediyorsun.

Susuyor, yürüyüp gitmek istiyor ama ben sesimi yükselttiğim için başımıza toplanan mahallenin gençleri ve esnaf önünü kesiyor, şaşırıyor.

Pastacı Kemal sözünü esirgemiyor.

-İnsanoğlu dediğin çiğ süt emmiştir, senin ki mikropluymuş be imam efendi.

Yol veriyoruz, koşar adımlarla ardına bakmadan uzaklaşıyor.

Şimdi siz bu yazılanları ‘kurgu’ filan diye adlandırabilirsiniz belki ama satırı satırına doğru.

Dün öğrendim İmam atama istemiş, Üsküdar’da bir camiye gidiyor, İsmet’ten ve diğerlerinden haber yok ama mahalleli neredeyse bayram ediyor.

[email protected]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

.