Sanatçılar Girişimi’ne girişmek...

Biz sanatçılar ne çektiysek bu düzen partilerinden çektik.

Kaderimiz ülkem halklarıyla aynı.

Vurulduk, tutuklandık, yargılandık, hapislere atıldık, sürüldük, yasaklandık, işkence edildik, sansürlendik ya da seçim zamanlarında, toplantılarda, meydanlarda birer süs gibi vitrinlere konulduk.

Yani her koşulda etimizden-sütümüzden faydalanılmaya çalışıldı!

Katılımcısı olduğum Sanatçılar Girişimi’nin ‘Ferman Padişahın Ülke Bizimdir’ etkinliğinde de aynı gerçekliği yaşadık.

Anlayabiliyorum, her siyasi akım sanatçıların kendi yanlarında durduklarını anlatarak saygınlıklarını çoğaltmanın peşinde olabilirler!

Hatta kimilerimiz o saflara katılıp ‘siyaset’ yapabilirler yetmedi vekil olurlar.

Ancak tüm siyasi aidiyetlerden bağımsız bir yapı olarak ‘girişim’ adıyla ortaya çıkan onurlu bir sanatçı çoğuluna herhangi bir siyasi partinin damgasını vurmaya çalışması her şeyden önce ahlaki değildir.

Bize, ‘siz bizimsiniz’ diyebilen siyasilerin bizlerin bütün bir ülke için yan yana geldiğimizi, bu iğrenç yok oluşa karşı isyan seslerimizi ortaklaştırdığımızı anlamalarını beklemek hakkımızdır.

Buradan en yüksek sesle söylemek gerekiyor.

Bu ülkenin eşitlik-özgürlük mücadelesine üreterek katkısı bulunan sanatçıları dinlemeyecek, ülkemize ve dünyamıza dair düşüncelerini dağarcığına katıp aklını zenginleştirmeyi düşünmeyecek, hamasi nutuklar çekerek sempati yaratmanın peşine düşeceksen, çekilmez olursun.

Bunu kabullenmek mümkün değildir.

AKP ve yandaşları sanat ve sanatçıları düşman ilan ederken, ülke talan edilirken, taşeronlaşma ile çalışanların ekmeğine kan doğranırken, iç barışa kurşunlar yağarken, topraklarımız NATO karargâhına dönüştürülürken, öğrencilerimiz biber gazlarına boğulup kılıç kalkan ekipleriyle ezilip geçilmeye çalışılırken, sokaklardan evlerden insan avı yapılırken, adaletsizlik, hukuksuzluk Hitler rejimini aratacak seviyeye ulaşmışken, Eğitim-sağlık gasp edilirken, Kürt yurttaşlara her gün bin kelepçe takılırken, Cezaevleri gazetecilerle-öğrencilerle doluyken, kardeşkanı dökülürken, işsizlik-yoksulluk-yolsuzluk tavan yapmışken, satılmadık tek ortak değer kalmamışken, kentler-mahalleler-köyler bile yandaşlara peşkeş çekilirken, ormanlar-nehirler-dereler satılıp iç edilirken direnmeyeceksen, sokağa çıkmayacaksan, çözümü de “Mustafa Kemal’in Askerleyiz” deyip geçmişe havale edeceksen, buradan da sonuç çıkmayacaktır.

Devrimcileşmeyi beceremezsen yenik düşersin.

Tüm etkinlik boyunca anladım ki bu ülke de Silivri zindanından başka cezaevi yokmuş!

Aklım tutuldu.

Hepimiz biliyoruz bu ülke cezaevleri tarihimizin en büyük doluluk oranına ulaşmıştır.

Daha önce söylemiştim yeniden söylüyorum, AKP’nin on yıllık döneminde açılmış tüm siyasi davalar bu ülke insanlığına karşı kin-nefret –düşmanlık ve ayrıştırma davalarıdır.

Ergenekon denen katillerle gazetecilerin-siyasilerin birlikte yargılandığı torba dava ne ise KCK davası da aynıdır.

Bu davaların herhangi birinin yanında saf tutarak diğerine höykürmek kimin işine yaramaktadır?

Bu kimin kara tuzağıdır?

Bir kez daha kendi adıma yinelemek istiyorum, Sanatçılar Girişimi ülkemin eşit-özgür ve bağımsız bir ülke olması için üreten, sistemin tüm pisliklerine karşı direnen, barışı haykırmak için yola çıkan bağımsız bir yapıdır ve hiç kimsenin babasının malı değildir.

29 Şubat 2012 buluşmasında ne söylediysek bugün söylediklerimizde aynıdır.

Hiç bir siyasi yapıya eklenmeden, ilişmeden, elleşmeden yolumuza devam ettiğimiz sürece de sorun olmayacaktır.

Herkes bilmelidir bizim akla değil, dayanışarak bu gericilik ve ırkçılık sarmalından kurtulmak için üretmeye ve sözümüzü en yüksek biçimde söylemeye gereksinmemiz vardır.

[email protected]