Perde...

Anadolu’nun sahnesi olan kentlerinde, yeni bir tiyatro sezonu ile birlikte yeni heyecanlar başlıyor.

Tiyatro emekçileri, farklı sözcükler kuşanmanın ve bu sözcükleri en geniş izleyiciye ulaştırmanın yoğun çabası içindeler.

Olanaklar, geçen sezona göre daha sınırlı.

Binlerce kez dile getirilen salonsuzluk-sahnesizlik sorunu aşılmış değil.

21. yüzyılda halen Tiyatro Salonu olmayan kentlerimiz var.

Kültür Merkezi adıyla yapılan ‘konferans salonları’ ise, yerel yönetimlerin büyükçe çoğunluğunda ya ‘nikah salonu’ olarak kullanılıyor ya da ‘cemiyet toplantıları’ için.

AKP salon yapmakla övünüyor ya inanmayın.

Yapılanların yüzde doksanı sanatsal etkinlikleri üretmek ve sahnelemek için uygun değil.

Bu durum İstanbul’da ne ise, Anadolu’nun her kentinde, ilçesinde de öyledir.

Adlarını tek tek sıralayabileceğimiz 23 kentimizde ise, sanatsal etkinlik yapılabilecek sahne olanakları hiç yoktur.

Bu tür ilçelerimizin sayısını saptamaksa gerçekten çok zordur.

Bu ayıp, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ve onlara Kültür Bakanlığı yapan zatların ortak ayıbıdır.

AKP’nin yaptığı ise ortadadır.

Yıkmak, yerine uluslararası sermayenin hizmetine sunmak için kongre merkezi yapmak ya da AKM’de olduğu gibi kapısına kilit vurulmasına zemin hazırlamak ve böylelikle insan yaşamından sanatsal etkinlikleri söküp atmak.

İnsanlığın en büyük zenginliğinin üstüne kül atmak tam da bu olsa gerek.

60. yılındaki Devlet Tiyatroları, yoktan var etmenin kıskacında kıvranıyor.

İstanbul’da Şehir Tiyatroları sanatçılarının maaşları bile ödenemiyor. Borç batağındaki Belediye, sel altında kalmış bir zavallılıktan başkaca hiçbir şey değildir.

Her iki kurumdaki yaratıcıların özlük hakları, 20. yüzyılda kalmıştır.

Özel Tiyatroların ve Amatör toplulukların ise atardamarları kesilmiştir.

1 Ekim günü ya da ilerleyen günlerde yeni bir oyunla perde açacak tiyatro topluluğu, sayılacak kadar azdır.

Bakanlık yardımı için başvuranlar, yeni oyun yapabilmek için bir an önce ödeneğin çıkmasını bekler duruma itilmişlerdir.

Zaten tartışmalı olan bu faslın, daha da kangren edici sonuçlar doğurduğu ise ortadadır.

Bir avuç ‘iş bilir’, aslan payını çoktan ‘hamm etmiş’ görünüyor!

Olan yine tiyatro emekçilerine olmaktadır.

Dağıtılan paralar, hiçbir yaratıcının yarasını saracak durumda olmadığı gibi, yine hiçbir yaratıcının sigorta borcunu bile ödemeye yetmeyecek rakamlardan oluşmaktadır.

Oyun üretmek, bedeli çok ağır bir kahramanlıktır!

Banka kredileri, faizler ve tefeciler arasına sıkıştırılmış bir yaratıcılıktan ne beklenebilir?

Bugün çalışanına, vergi dairelerine, bankalara, SSK’ya, tefecilere borcu olmayan tiyatro grubu, bir ya da iki tane kalmıştır.

Tam da, AKP’nin istediği serbest piyasa ve ‘serbest piyasada sanat’ bu olsa gerek.

Açılımlar çamur yağmurları gibiyken ve de geniş yığınları yeni aldatmaların ardına takıp sürükleme hazırlığı tüm hızla sürerken, elbette bu durumla kimse ilgilenecek değildir!

Zaten ‘devlet bu alandan elini, eteğini’ çekmelidir.

Ne gerek var sanat denen ucubeliğe! Hepsi, ‘muhalif ve çapulcu bir ağız kalabalığı’ değil midir?

Vurursun beynine balyozu, dağılır gider.

Nasıl olsa haklarını savunacak bir mevzileri de yoktur.

Olsa ne yazar!

Devşir, parçala-böl, olmadı satın al müdür yap, hoca yap, sanat yönetmeni yap işlerini bitirirsin!

İkisi üçü birleşip ortalara çıkacak ‘yıktırmayız, yaptırmayız, bozdurmayız, bu gericiliktir, kara akıl işidir diyecek, biz de susacağız öyle mi, yok öyle yağma Hasan’ın böreği, koskoca devlet ne güne duruyor?’

AKP’nin dayattığı tam da budur sevgili okur.

Türkiye Tiyatrosu yeni sezona işte böyle girmektedir.

Ama inanın, bu kara aklın yaptıkları ve yapmak istedikleri boşunadır.

Evet, Türkiye tiyatrosu yoksuldur belki, ancak yaratıcılığın aklı her zamankinden daha ışıklı bir zenginliğe erişmiştir. Tüm dünyalı çağdaşı meslektaşlarının izini sürerek, kapılarını yeniliğe sonuna kadar açmıştır.

Hiç kimse, alandan yükselen dayanışma ve yan yana gelip birlikte çoğalma çağrısını es geçmemelidir.

Bugün ki yalnızlığın ve tüketilmişliğin tarihsel kaderini değiştirmek için çoktan yola çıkılmıştır.

Olması gereken, bu aklı ortak kılarak tiyatronun değiştirici gerçekçiliğini içselleştirmektir.

Kasım ayında TAKSAV’ın düzenlediği 14. Ankara Tiyatro Festivali kapsamında toplanacak olan Tiyatro çatı örgütlenmesinin 3. ayağı, bu aklın egemen olacağı bir yola doğru evrileceğinin de adımıdır.

Yeni sezon da her şeye inat, hepimize iyi oyunlar, iyi seyirler.

[email protected]