Perde…

Tiyatro sezonu açılıyor.

Şimdilerde sahnelerde, atölyelerde dökülen emek Ekim ayında seyircisiyle buluşacak.

Düne dair notlara bakıyor bazı anımsamalar yapıyorum, galiba tarihimizin en verimsiz ve en niteliksiz sezonuna koşuyoruz.

Devlet Tiyatroları’nın ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın dibe çakılması bu niteliksizliğin esas kaynağıdır.

Ödenekli kurumların sahnelerinde müsamereler görmeyi kim ister ama gelin görün ki kendilerini gericiliğin temel parçası gören ve bunu açıkça deklere eden ‘sanat insancıkları’ sayesinde sahneler müsamerelere esir ediliyor.

Devlet Tiyatroları’nın başındaki yetersizliğin kurumu dibe vurduran metin seçimleri, Şehir Tiyatrolarından atılan sanatçılar ve içerikleri boş oyun seçimleri sancılı sürecin asıl belirtisiydi.

Buradan bir dönüş gerçekleştirilmezse; ödenekli kurumlar tiyatro izleyicisini küstürecek ve zaten her koşulda üstüne çıkıp tepinen gericilik bu işten karlı çıkacaktır.

Her iki kurumda birileri tarafından ‘ısmarlanan oyunlar’ göreceğiz.

Hepsi 15 Temmuz üstüne kurgulanmış büyük bütçeli ‘tuhaf işler’, birileri tarafından övünç kaynağı ilan edilecek.

Bunlardan biri ‘Darbe diye bir oyun yazıyorum ve sahneleyeceğim’ müjdesini(!) veren İskender Pala adlı meslekle uzak-yakın ilişkisi olmayan tapınmacıya aittir.

Ankara’da benzeri bir müsamere için yazar arayışı vardır.

Yatıp kalkıp gün 24 saat halkı 15 Temmuz diye dövmeye çalışanların bu alandan uzak durmaları elbette beklenemezdi.

Tıpkı Dizi sektöründe olduğu gibi, bizzat başbakanın emriyle yapımcılara ‘dizilerde 15 Temmuz’u anlatın diye direktif verildi.

Anlayacağınız ödenekli sanat kurumlarını büyük bir sınav bekliyor.

Yöneticiler ve yaratıcılar ya bu müsamere dayatmalarına boyun eğecekler ya da diklenip tiyatro etiğini savunarak ortaya çıkacaklar.

Birlikte göreceğiz.

Özel tiyatrolar ise tarihlerinin en büyük çaresizliğini yaşıyorlar.

Dar, kısır ve yetersiz olanaklarla, neredeyse sıfır bütçelerle oyunlar üretiliyor.

Salon en temel sorun.

İstanbul tükendi, Ankara kıvranıyor, İzmir’de iyi ki belediyeler olanak sunuyorlar.

Her anlamı ile ışıklı Eskişehir dışında yoksunluk başa bela.

Şu İstanbul bahsinde neredeyse her tiyatro ekibinin yakındığı Kadıköy Belediyesi’nin alana karşı tutumu ne zaman değişecek.

Sanki elinde çok salon varmış gibi ve hepsini özel tiyatrolara kullandırıyormuş gibi, iki önemli sahnesinden birini Devlet Opera ve Bale’sine diğerini Devlet Tiyatrolarına vermeyi uygun görmüş!

Nasıl iştir?

AKM gibi yıllardır düşmanlıkla ve inatla kapalı tutulan bir sanat fabrikası için kılını bile kıpırdatmayanlara bu salonlar nasıl verilir.

Yanıt olarak verilen ‘ee yer yok nerde oynayacaklar’ cümlesinin yaşanılan hayatta karşılığı yoktur.

Koskoca devlet(!) nerede isterse orada oynasın, yeni bina yapsın, yaratsın, AKM’ni onarsın yani ne halt ederse etsin ama yerel yönetimlerin salonlarını işgal etmekten uzak dursun.

Sevinçli bir çıkış olan ve bu günlerde Kadıköy Tiyatro Şenliği’ne hazırlanan Kadıköy Tiyatroları Platformu bu meseleye el koymalıdır, yalnız kalmayacaktır.

Özel Tiyatroların Anadolu’daki durumları daha can sıkıcı.

Eften püften, içerikleri sulu zırtlak tiyatro adındaki şaklabanlıkların dışında, AKP’li belediyelerin salonlarına ve Üniversite salonlarına girebilen topluluk kalmadı.

Her yanımız yasak, her yanımız düşmanlık, her yanımız ötekileştirme.

Her yıl dağıtılan Kültür Bakanlığı’nın destek fonu henüz ortalarda yok, ses-seda da yok.

Milli Eğitim Bakanı iken eğitim sistemimizi yerin dibine geçirip şeriat isteyen soysuzluğun harmanı yapan, 4+4+4 denen yıkımın mimarı bakan, şimdi Kültür Bakanı ve görevi aldığında verdiği ilk demeç ‘Sıra geldi Kültür Bakanlığına’ oldu.

Neler yaşayacağımız çok açık.

Giderek daralıyor, küçülüyor, ışığımızı yitiriyoruz.

Gericilik sırtlanlaştıkça alanımızdaki saldırılara yanıt vermekte çaresizleşip(!) küçülerek yok oluyoruz.

Oysa dünya tiyatrosu en aydınlık günlerini yaşıyor.

Paris ve Londra merkezli, Almanya ve Balkanlar sezonluk biletlerini tüketen tiyatrolarla dolu.

Biz teslim olup sustukça gericilik sahneleri de talan eder oyunları da oyuncuları da.

Reddetme kültürü üstüne binlerce oyun var oysa.

Hiç olmazsa onları okuyup hayata katmayı becerebilseydik belki bir adım ilerde buluşup hayatı alkışa boğardık.

Her koşulda sahneye çıkıp ‘perde’ diyecek olanlara alkışlar ve her şeye rağmen iyi sezonlar.

Yaşasın Tiyatro.

[email protected]