Osmanlı zaptiyeleri…

Beyoğlu, iki haftadır baskın üstüne baskın yiyor.

Kahvelerin, lokantaların önünde işgaliyeleri ödenmiş masa-sandalyelere karşı, adeta savaş açılmış durumda.

Sokaklar polis destekli zabıtalar tarafından işgal ediliyor ve gerekçe gösterilmeden mekânların önünde ne varsa toparlanıp, kamyonetlere yüklenip bir bilinmeze götürülüyor.

Ortada ne mahkeme kararı, ne de belediye meclisinin aldığı bir karar var.

Peki, sebep ne?

Mal sahiplerini ve o masa sandalyelerden yararlanan insanları hiçe saymak kimin aklı?

Esnaf emniyet müdürlüğüne gidiyor, “yetki bizde değil belediyede, bizden istenen görevi yapıyoruz” yanıtını alıyor.

Beyoğlu Eğlence Yerleri Derneği, belediyenin önünde binlerce insanla basın açıklaması yapıyor, muhatap yok.

Belediye Başkanı A. Misbah Demircan yazılı açıklamasında kem-küm edip, “yeni bir düzenleme yapılacak” diyerek, olayı geçiştiriyor.

Nedir kardeşim bu ‘yeni düzenleme’ dediğiniz şey, yurttaşlardan çatır-çatır işgaliye paralarını almışsınız, uygulama kaç yıldır sürüyor, durduk yerde ne oldu?

Gerçek gizleniyor.

“Recep Tayyip Erdoğan, Tünel’deki Mevlevihane’yi ziyaret ettiğinde, biralarını yudumlayan insanları görünce, ‘kaldırın şu masaları’ emrini vermiş”

Ferman Padişah’ın olunca yasa, kural filan hak getire!

Belediye de salıvermiş Osmanlı zaptiyelerini sokaklara.

Olay yazılı basında irili-ufaklı haber oluyor, televizyonlar ise meseleyi geçiştiriyor.

İnsanlar paylaşım siteleri aracılığıyla veryansın ediyor.

Geçtiğimiz Cumartesi gecesi, Tünel Meydanı ve Mis Sokak tepkilerini gösteren binlerce insanla doluydu.

Ellerinde içkileriyle, alanları açık hava barına dönüştüren sessiz kalabalığı görmezden gelmek de bir hüner olsa gerek.

Süreç işliyor.

Zaptiyeler, kılıç-kalkan ekibi gibi her gün bir sokağa dalıyorlar.

Asmalımescit ve Nevizade tüm özelliğini yitirmiş durumda.

Uygulamaya itiraz eden yurttaşlar tartaklanıyor mal sahipleri ‘kapatma’ cezalarıyla tehdit ediliyor.

Yaşananlar hiçbir yetkilinin umurunda değil.

Bu kentin valisi, emniyet müdürü ne işle meşguller acaba?

Ya yargıç beyler. Onlar da yurttaşın haklarının açıktan gasp edilmesine seyirci mi kalacaklar?

Evet, öyle olacak.

Yeni bir ferman yayınlanana kadar, zaptiyeler işlerini sürdürecekler.

“Atatürk Kültür Merkezi yıkılamaz!” diyen sanatçılar ortaya çıkarken yalnızdılar. Yanlarında İstiklal Caddesini dolduran kalabalıklardan kimsecikler yoktu. Hatta o yapının içinde etkinlikleri izleyen seyirciler bile korkularına yenik düşmüşlerdi.

“Emek Sineması yıkılamaz!” diyenler de yalnızlaştırıldılar.

Bin kişiyle yapılan eylemlerin sonuncusunda, yüz kişilik onurlu bir grup ortada kalakaldı.

Beyoğlu Belediye Başkanı, her iki konuda da emirlere boyun kırarak, nasıl ‘makbul bir başkan’ olduğunu dünya âleme kanıtladı.

Yetmiyormuş gibi, “Beyoğlu bir dünya sahnesidir” açıklamasını yapabiliyor.

Sormazlar mı adama, ‘ilçenizde kaç tiyatro-sinema-konser salonu, kaç opera-bale-sergi mekânı var, kaç müze barındırıyorsunuz, hangi kültürel mirasa sahip çıktınız, yıkmanın dışında ön ayak olup hayata kattığınız kaç kültürel değer var?’ diye.

Beyoğlu’nda yaşamlarını sürdüren sanat alanları-sanatçılar ve onların sorunlarıyla bir kez bile olsun yüzleşmek istemeyen kim acaba?

İstiklal Caddesi kaldırımlarını kaç kez adımladınız? Sizin de ayaklarınızın taş aralarına sıkıştığı oldu mu?

Hele yağmurlu havalarda, üstümüze sıçrayan çamurların sorumlusu kim?

Kaldırım taşı üreten bir yandaşınız yok mu? İhaleye filan gerek yok, işi verin söksün yapsın, olmadı Çin’den getirtsin!

Ya çöpler?

Beyoğlu semtinin görünen yüzünün dışında, sokaklarda, mahallelerde günün her saatinde çöp dağları oluşmuyor mu?

Bu pisliğin ve mikrop yuvalarının sorumlusu da çok çöp üreten Beyoğlu halkı olabilir mi?

Ranta açtığınız Tarlabaşı’nda insanların yaşam alanlarını terk etmeleri için tehdit edenler, zor kullanarak insanları kentin en ücra köşelerine sürenler kimler?

Mutlak itirazınız vardır ve mutlak Tarlabaşı’nda olup-biteni bir raporla açıklayan UNESCO külliyen yalancıdır!

Peki, sevgili okur şimdi ne olacak dersiniz?

“Masa-sandalye savaşı” denen Beyoğlu işgaline karşı eylemler sürecek ve sonunda bu baskıcı Osmanlı kafası çöpe mi atılacak, yoksa daha önceleri onlarca örneğini yaşadığımız gibi, yine teslim bayrağı mı çekilecek?

Birlikte göreceğiz.

Ama eğer yine teslim olunur ve yaşam alanlarımız bu kara akla esir düşürülürse “kafasına kuş pisleyince piyango bileti almaya koşan, ağzına pisleyene de oy veren bir halk” olmaktan kurtulamayacağımız bir kez daha kanıtlanmış olacaktır.

[email protected]