'Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim'…

Önceleri hiç umursanmıyordu ne zaman ki Haziran Direnişi’nde ağaç katliamına karşı insanlık sokaklara, meydanlara taştı o zaman anlaşıldı hayat düşmanlığının ne boyutta olduğu.

Ülke ormanları, yeşil alanlar, zeytinlikler, hayaletler mezarlığına döndükçe "ne oluyor" denmeye başladı. 

Dereler, nehirler, göller kurutulurken, kıyılar betona gömülürken, kentlerin merkezlerindeki parklar, deprem toplanma bölgeleri iç edilirken bir avuç insanın dışında kimsenin sesi çıkmıyordu.

Çevreci örgütler, hayvan ve doğal yaşam hakları savunucusu yapılar, girişimler hep küçümsendi.

Haklıydınız adaletsizlik daha ağır. 

Hukuksuzluk, soygun, yalan, yolsuzluk, işsizlik, pahalılık, kadın cinayetleri, tecavüzler can yakıyor.

Cumhuriyet’in kurumlarını kuruluşlarını, yurttaşlık erdemini ayaklar altına aldılar. 

Satmadık, peşkeş çekmedik tek fabrika bırakmadılar. 

Şeker, buğday, pamuk, çay, fındık işleyen fabrikalar artık başkalarının malı. Tepe tepe kullanıyorlar,  hem de hepimizin cebine dalmış birer kara akrep gibi.

Doymadılar, doymayacaklar.

Başından beri ülke halkı görmesin diye gizledikleri şey; toprak, ağaç, su ve kültürel varlıklara yapılan saldırılardı.  

Ormanların içine haramiler villalar dikiyorlar, dünyanın sayılı endemik bitkilerinin nefes aldığı yaylalara yollar yapıp "turizm" bahanesiyle beton tabutluklar yapıyorlar, oksijen çadırı diye anılan bölgelerde siyanürlü altın madenleri ruhsatları dağıtıyorlar. Bir değil beş-on değil yüzlerce ama “yok böyle bir şey” diye üste çıkıp bağırıyorlar, askerle, polisle insanlığı susturmaya çalışıyorlar.

HES ile kuruttukları, katlettikleri derelerin sayıları belirsiz, ülkede özgür akan dere parmakla sayılacak kadar az. 

Ege'nin güzelim yamaçlarında güneşi yara yara dev pervaneler dönüyor. 

Irmaklardaki su kaybı her yıl daha da artıyor, kuruyan göllerin listesini tutan yok, su gözeleri artık kör.

Konya Ovası bitirildi. 

Tuz Gölü bile kuruyor.

Anadolu’nun her köşe bucağında, yeşilin olduğu her yere inşaat diktiler.

Tek dertleri daha fazla kazanmak.

Bunun için yapamayacakları yok.

Toprağa zehirli gübreler fışkırtırken de, genetiği dönüştürülmüş tohumları savururken de siyanüre taparken de aynı şeyi düşünüyorlar. 

Ormanları yakarken de, kömür karasına dönen hayatı salyalar saçarak seyrederken de aynı şeyi düşünüyorlar.

16 milyonluk İstanbul’un kuzeyinde, havaalanı-yol-köprü için milyonlarca ağaç keserken, su havzalarını, yaban hayatı, kuşların göç yollarını talan ederken de aynı şeyi düşünüyorlar.

12 bin yıllık kültürel miras Hasankeyf’i inatla suya gömerken de aynı şeyi düşünüyorlar.

Şimdi sırada, tüm Munzur vadisi ve çevresindeki dağların tamamı, dillere destan Kaz Dağları ve eşi benzeri olmayan Salda Gölü var.

Ülkenin yüreğine kanlı hançer sokuyorlar.

Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim,

akarsuyun

meyve çağında ağacın,

serpilip gelişen hayatın düşmanı.”

Durduramazsak gölgesinde oturacağımız ağaç, koklayacak çiçek, içecek su, dokunacak canlı bulamayacağız.

[email protected]