Nesini söyleyeyim canım efendim…

Ağustos sıcağında birden ortalık kararıyor, yıldırımlar, şimşekler, böğürtüler içinden gök delinip sel oluyor hayat.

Sokaklar, caddeler çöp yığınlarıyla doluyor.

Üstyapı ne ise altyapı da o.

Yeri göğü betona gömülmüş güzelim kent bir kez daha ağlıyor.

25 yılın talan ve yalan faturasını yine yoksul İstanbul halkı ödüyor.

17 Ağustos depreminin 20. yıl dönümünde yaşanıyor bu işkence ve sorumlular hâlâ depremin yaralarını sarmaktan söz ediyorlar.

Hem de hiçbir biçimde hazır olmadıklarını bile bile.

20 yıldır her 17 Ağustos’ta aynı yalan söyleniyor halka.

Oysa 20 yıldır, yıkılan beton tabutluklara doğru yükselen “orda kimse var mı” sesleri daha dün gibi.

Tıpkı daha önce yaşanan sel işkencelerdeki hüzün ve gözyaşları gibi, bir kez daha kentsel dönüşüm yalanı büyüyüp sel oluyor ve acı-keder-ölüm-hüzün halinde taşıyor halkın üstüne, kimin umurunda?

Artık biliniyor.

Kentsel dönüşüm bir yalandı.

Artık biliniyor.

Ülke hiçbir biçimde depreme hazırlıklı değil.

Artık biliniyor.

16 milyonluk kentin ölümü bekleniyor.

İstanbul’un ölümü ülkenin ölümüdür oysa, kimin umurunda.

Ve aynı anda 1102 ayrı noktada ağaç kesiyorlar.

Ağaç dediğim orman.

Haberler yükseliyor çığlık gibi.

“5 milyonu masanın üstüne koyana maden arama ruhsatı veriyorlar.”

“Dağlarımız çok uluslu şirketlerce parselleniyor.”

“Göller kuruyor, nehirler can çekişiyor, o coşkun dereler yok oldular.”

Su kaynaklarıymış endemik bitki zenginliğiymiş, yaban hayatıymış tarım-hayvancılık boğazlanıyormuş, Anadolu çölleşiyormuş umurlarında değil.

Ülkenin tüm coğrafik yapısının altını üstüne getiriyorlar.

Yetmiyor yakıyorlar ağaçları, kuşları, börtü böceği, çiçekleri, yaban korunaklarını.

Bir değil beş değil on değil.

Sonra çıkıp “teröristler orman yakıyor” diye bağırıyor birileri.

Sahillerdeki ormanları, SİT alanlarını, mahalle dedikleri köyleri de o hainler yakıyor demek ki.

Yakıyorlar ve fazla değil 2 yıl sonra oraları 7 yıldızlı tatil köyleri, TOKİ konutları ve villalarla dolduruyorlar!

Marmaris öyle Marmaris oldu Bodrum da öyle Bodrum.

Önce binlerce çam ormanının canına kıydılar sonra koyların, köylerin; mandalina bahçelerinde, zeytinliklerde yüzbinlerce ağaç kesip betona gömdüler dağı taşı.

Oralarda ciğeri beş para etmez kan emiciler, ağlayan ağaçların yerlerinde tatil köyleri adıyla yaptıkları betondan kazuletlerde keyif çatarak zıbarıyorlar.

“Nesini söyleyeyim canım efendim gayrı düzen tutmaz telimiz bizim.”

Yine yağmur yağacak yine seller olacak öyle mi?

Yine deprem olacak yine evlerimiz başımıza yıkılacak öyle mi?

Yine ormanlar yakılacak, yine ağaçlar kesilecek öyle mi?

Ve hep yoksullar, alın terleriyle yaşayanlar ölecekler öyle mi?

Ve yine haramiler saltanat sürecek öyle mi?

Bu mudur düzeniniz?

Yıkılsın batsın o zaman bu düzen yerin taa yedi kat dibine.

Ya Tarkan’ın Kaz Dağları için yaptığı şarkısında olduğu gibi uyanacağız, koyacağız elimizi kalbimize, aşacağız bu dağları taşları, bu yolun sonu yokuştur demeden bir olup geleceğiz üstesinden ya da teslim olup yanıp kül olacağız tüm ağaç, tüm çiçek, tüm yaban canlılarıyla birlikte...

[email protected]