Mutluluk mu?

-İnsanlar birbirleriyle olup biteni konuşmuyorlar.

-Evet diyenler hayır diyenlere düşman.

İçlerinde savaş çığlıkları atanlar var. ‘Kaybedersek iç savaş çıkar’ diyen soysuzlar meydanlarda.

-İşsizlik, yoksulluk, hırsızlık, talan, adaletsizlik, yasa tanımazlık, tecavüzler, tacizler, çocuk yaşta evlilikler, kadın cinayetleri, doğa katliamları, haymatlos olmuş 3,5 milyon Suriyeli, üstümüze her gün üçer beşer insanımızın sıçratılan kanı, savaş, barış, eşitlik, özgürlük umurlarında değil.

-Aşk hiç umurlarında değil.

-Önce aşk öldürüldü. Topla, tüfekle, bombayla değil yaşamlarımıza kezzaplar atılarak.

-Kiralar ödenemedikçe, faturalar biriktikçe, ekmek küçüldükçe neylesin aşkı.

-Boşanma oranı yüzde yetmiş.

-Yurttaşların hemen hepsinin önce bankalara borçları var sonra mahalledeki esnafa, sonra birbirlerine.

-Bil isterim, artık fırınlarda da ‘Borç Defteri’ var ve ‘Askıda Ekmek’ uygulaması bitti çünkü o askıya ekmek koyanlar artık yok.

-Her şey Allah’a havale ediliyor öyle ki yaygın olan küfür bile ‘Allah belasını versin.’

Camilerin cemaatlerinde artış var, Cumaları kapıların önlerine, sokaklara serilen örtülerdeki çoğalma, İmamları bile şaşırtıyor.

-Mahalle kahvehaneleri geri geldi, akşamları veryansın pişpirik ve okey oynanıyor.

Sabahları evlerde evlenme programları açık, gece de Acun ya da vurdulu kırdılı bir dizi.

Okuma oranı sıfır.

-Nasıl kurtuluruz bu çukurdan diyen yok.

İstanbul’un orta yerinde tanık olduğum son durum, işsizlik bahsini açan arkadaşıma, kahve halkından bir kişi hariç tamamının sırt dönmesiydi.

-Dünü anımsıyorum.

Sokakları birlikte şenlendiren, hayvanları sahiplenen, çocuk parkları hep şen, duvarlarda yazılar, sloganlar, düğünlerde birlikte çekilen halaylar, dostluk, arkadaşlık, kardeşlik, saklanmayan aşklar.

-Ne yamandı her şey.

Anadolu’nun her kentinde sinemalar anımsıyorum, yazlığı-kışlığı olan, tiyatro oyunlarının oynandığı, politik gecelerin, toplantıların yapıldığı görkemli sinemalar ve bu sinemaların önünde kuyruklar biliyorum, kütüphaneler biliyorum, köylerde okuma odaları biliyorum, tartışılan yazarlar, anlatılan masallar, çalınan sazlar, söylenen şarkılar-türküler biliyorum.

Meydanlara çıkan işçiler, öğrenciler, kadınlar, seslerini çoğaltarak haksızlıklara isyan eden milyonlar biliyorum.

Bayramyeri gibiydi hayat.

Susmuyordu insan dediğin.

Erdemli ve onurlu olmanın, ülkesinin sorunlarıyla ilgilenmekle doğru orantılı olduğunu düşünüyordu.

Hırsızı, soysuzu insandan bile saymıyor, katile ‘katilll’ diye bağırıyordu.

Ne oldu bize demeyin.

Bu ülke; acılar, kahır ve hüznü kıvranarak yaşayan yoksulların, işsizlerin, yalnızlaşmışların, ötekileştirilmişlerin, hiçlenmişlerin ‘din ile iman ile arkalarından hançerlediği ülke oldu.

-Minareden okunan ezan, tek ağızdan çıkan höykürme, üstümüze akıtılan kan korkuyu esir almış.

-Bunun adı mutluluksa, al senin olsun.

-Ağabey bizim durumumuzda vahim. Birbirimize nasılsın demeyi bile unutur olduk. Şu konuştuklarımızı alt alta yaz, ezberle, çık sahneye oyna.

-Memleket yangın yeri olunca birlikte yanıyoruz neylersin. Sen yine de eksik etme cebinden şiiri, gönlünden aşkı, aklından mutlu günleri. Eksik etme ki çocuklar sevinçlensin.

[email protected]