Kimsin sen…

Son beş yıldır ‘AKP ve sanat’ dendiğinde hangi taşı kaldırırsanız kaldırın, altından aynı akrep çıkıyor.

Okul yıllarında ve kütüphaneci olarak çalıştığı dönemde, aklını Divan Edebiyatı’na takmış ve hayatı boyunca orada saplanıp kalmış, askerliğe adımı atar atmaz gericiliğin arka bahçesine seccade sermiş, subaylık, yüzbaşılık derken laiklik karşıtı eylemlerinden ötürü yakayı ele vererek ordudan atılmış , “bir meczup .”

İskender Pala.

Adam apoletleri sökünce, şansı parlıyor!

Nasıl oluyorsa oluyor, YÖK denen yapının kendisi gibiler için açılan deliklerinden sızıp, adının önüne ‘Profesör’ takısının konmasını beceriyor ve hiç zaman yitirmeden işe koyuluyor.

Gericiliğin sanat alanlarına karşı bin yıldır beslediği nefret, kin ve düşmanlık adamın dilinden ortalara saçılıyor.

Tüm yandaş ve yardakçıları yanına- ardına alıyor.

Yeni Şafak, Akit, Zaman, Sabah, Star, Taraf gazeteleri, türevleri dergiler ve TV kanalları haberleriyle, köşe yazılarıyla balonu şişirdikçe şişiriyorlar.

Birben bire tüm tarihi alt-üst eden ve tamamen düzmece kurgularla dolu kitaplarla, makalelerle gündeme geliyor.

Satmayan kitaplara baskı üstüne baskı yapılıyor!

İmza günleri, söyleşiler, paneller ve ardı sıra yandaş edebiyat çevrelerinden, vakıflardan, derneklerden gelen ödüller.

Gericiliğin ve liberal aymazlığın tapındığı anlı-şanlı bir yazar oluveriyor.

Şansı açıldıkça açılıyor.

Cemaat onu seviyor, o da cemaati!

AKP’nin en yüksek düzeydeki bürokratlarına, kurumlarına ‘sanat danışmanlığı’ yapmaya başlıyor.

Para muslukları sonuna kadar açılıyor.

Yetinmiyor, ‘sanat tarihçisi’ kesilip “muhafazakâr sanat manifestosu” adıyla bir saçmalıklar manzumesi yayımlıyor.

Basın manşete çıkarıyor.

Bu da yetmiyor, beyimiz tiyatro eleştirmenliğine soyunuyor.

Seyretmediği oyunlarla ilgili cehalet kusan yazılar yazıp sanat kişilerini, kurumlarını hedefe koyuyor.

Dur durak bilmiyor.

AKP’nin ve cemaatin sanat kurumları üstündeki tasarruflarına-kara emellerine önderlik ediyor.

Şehir tiyatrolarındaki yönetim değişikliğine burnunu sokuyor.

Sanatçıların yönetimden uzaklaştırılması anlamını taşıyan yönetmeliğe el altından desteğini sunuyor.

Hiç kimseden ses çıkmıyor.

Pala efendi, faşizmin ördüğü korku duvarının ardından düşmanlığını kusarken, birden bire ne oluyorsa oluyor, ortalığa saçtığı alavereler tek tek su yüzüne çıkıyor.

Tarihçiler, yazdığı düzmece kitapları yerin dibine geçiriyorlar, sesi çıkmıyor.

Seyretmediği oyun üstüne yazdığı ipe-sapa gelmez yazı, sanatçılar tarafından hakaretler boyutunda yanıtlanıyor, sesi çıkmıyor.

“Muhafazakâr sanat manifestosu” sanat eleştirmenleri ve sanatçılar tarafından ayaklar altına alınıp paspas yapılıyor, sesi çıkmıyor.

Onlarca insan hakkında, artık düzmece olduğu belli olan davaların açılmasına ön ayak olduğu ortaya çıkıyor, beyimiz yine sessizliğini bozmuyor.

“Balyoz davasının iddianamesini oluşturan tüm belgeleri Taraf gazetesinin eli bavullu yazarı “Mehmet Baransu adlı aracıya İskender Pala vermiş” diye haberler yapılıyor, adam pişkin pişkin sırıtıyor.

Kültür A.Ş denen İstanbul Büyükşehir Belediyesi kurumunun, 3 ay önce kurdurulup ihaleye bile gitmeden oyun sipariş edip, yapım bedeli olarak 3 milyon ödediği biliniyor.

Tiyatro tarihimizde olmayan bu rakamlar için ortalık çalkalanıyor.

Dönen dolaplar araştırılıyor, taşın altından aynı akrep çıkıyor, açık açık “bu şirketin gayri resmi ortağı-yemcisi İskender Pala” deniyor, beyimiz yine sus-pus.

Şehir Tiyatroları Müdürü görevden alınıyor yerine Gaziantep İl Kültür Müdürü atanıyor.

Gerekçesinin üstü çok acemice örtülmeye çalışılırken işin içinde Pala efendinin adı dolanıyor.

Yandaşlar, yardakçılar, liberal aymazlar adeta ağızlarına bant çekiyorlar.

Yemlenmiş, ‘ bildik sanatçılar’ utançlarını gizliyorlar.

Basın susuyor.

Tapındığı gericilik susuyor.

O soruyu sormakta bize kalıyor.

Kimsin sen İskender Pala?

[email protected]