Kalkışma…

“Bu adamlar sanat düşmanı” dedikçe başta Taraf gazetesinin elinden ‘hüner’ damlayan liboş yazarları-çizerleri, sonra Yeni Şafak-Vakit- Zaman gibi akıllarını AKP’ye teslim etmiş gazeteler, Kanal 7-Samanyolu-Kanal 24 gibi gericilik mevzisinden seslerini yükseltenler “vesvese bu sözler” diye yanıtlar türettiler.

Ama işte olan oldu.

Gerçek bir kez daha yüzünü gösterdi, hem de birinci el tarafından.

Başbakan, Kars meydanında toplatılmış kuru kalabalığa, Mehmet Aksoy tarafından yapılan heykel için, “nedir bu ucube” diye bağırıyor.

Ben Başbakan tarafından bir sanat eserine karşı gösterilen, bu Hizbullah ve Taliban tavra hiç şaşırmadım.

Şimdi yazılacakları, haber kanallarında yorumcu hanımların beylerin salyalar saçarak söyleyeceklerini düşünüyorum.

“Bu bir sanat eseri midir?” diye başlayacaklar ve uluslararası bir yontu sanatçısını yerin dibine geçirmeye çalışacaklar.

Hep birlikte ‘sanatın içine tükürmek için’ yarış edecekler.

Başbakan, Kars Belediyesine heykelin yıkılıp yerine park yapılması talimatını verdi.

Eğer geniş bir direnme hattı örülmezse, öyle de olacaktır, o heykel yıkılacak ülke de bu yıkımı izleyecektir.

Ve gün gelecek bu gerici kalkışma ve yıkım anımsanmayacaktır bile!

Tıpkı yakın tarihlerde yaşanan tüm gerici kalkışmalar gibi.

Öyle çok öncelere gitmeye gerek, yok daha 4 ay önce Tophane’de olanları anımsayan kaç kişi var?

Ya da bir hafta önce İzmir Bornova’da yaşananlardan kimler haberdar?

Anımsatalım, özellikle bu olayı detayları ile anımsatalım ki, yaşananlar akıl tutulmasına kurban edilmesin.

Bir grup serseri tiyatro salonunu basıp, insanları sahnenin üstünde taşlı sopalı darp edip bıçaklamıştı.

Bornova, İzmir’in merkez ilçelerinden biridir. Belediye Şehir Tiyatrosu’nun bulunduğu Altındağ Mahallesi ise, İzmir emekçilerinin-yoksullarının yaşadığı bir semttir.

Orada tiyatro yapılıyor olmasına kimler tahammül edememektedir, kimdir bu serseriler?

Bornova Emniyet Müdürlüğü tiyatrocuların ‘davacı’ olduklarını defalarca tekrar etmelerine karşın, uzlaşma yollarını seçmeye çabalamasının gerekçeleri nelerdir?

İzmir Valisi ve Emniyet Müdürlüğü, Cumhuriyet Savcılığı neden olaya el koymamıştır?

Kentin sanat alanları, kitle örgütleri, siyasi partileri neden suskundur?

Çok mu ‘şey’ istiyoruz?

Ortaya çıkıp bağırıp-çığırmak için, o sahnenin üstünde bıçaklanıp ağır yaralanan meslektaşımızın ölmesi mi gerekmektedir?

Ülkenin sanat emekçileri, bu kadar mı değersizdir?

Tophane için, “93 Sivas katliamı saldırısı gibi, eğer önlem alınmazsa bu ülkede bu tür girişimlerden cesaret alacak çok serseri var demiştik”

Yaşananların bizleri doğrulamış olması, kimlerin basiretsizliğidir?

Tophane olaylarıyla ilgili Başbakan, Kültür Bakanı, İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü birbiriyle örtüşen açıklamalarda bulunmuşlardı.

“Fazla abartılıyor, durum anlatıldığı gibi değil, ortada bir saldırı filan yok, basit bir mahalle kavgası, onlar da içkilerini içerde içsinler canım.”

Bunlar söylenirken ekranlardan bize taşan görüntüler, olayın mağdurları sanatçıların, galeri sahiplerinin yaptıkları açıklamalar, gerçeği haykırıyordu.

Ama nafile, olay unutuldu kapandı gitti.

Oysa bölge barut fıçısı gibi!

Sormak gerek.

İzmir Bornova’da ellerinde bıçaklarla, sopalarla tiyatroya, tiyatrocuya saldıran serseriler kimden, kimlerden cesaret almıştır acaba?

Peki, daha dün müzik alanında yaşanan iğrenç saldırıyı kaçımız anımsıyoruz?

Türk Beşlerine, “Türk Leşleri” diyen Murat Bardakçı adında bir sıfatsız, ekranlarda program sunmaya, insanlığın aydınlık geleceğine saldırmaya devam ediyor.

Kaçımız bu yüzsüze gösterilen haklı reaksiyona tanıklık ediyoruz, kaçımız bu sıradanlığa bir yanıt oluşturmak için çabalıyoruz?

Ya bazı diziler için ortalara fırlayan ırkçı-dinci kalkışmalara ne demeli?

Bu kalkışmaları anımsayan ve reaksiyon göstermek için çabalayan kaç duyarlı yurttaş var?

‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’ dizisinin setini basan Alperen Ocakları’nın silahşorlarını kim cesaretlendiriyor?

Dizinin anlatmaya çabaladığı dönemin tüm katillerinin kim oldukları, belgeleriyle ortalarda durmuyor mu?

Bir ülkede katillere sahip çıkmak ve giderek katil sevici olmak, bir toplumun siyasal karakteri olmaya başladı mı orada hiçbir umut yeşermez olur.

Ya ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisini protesto ettiğini söyleyen ve mehter marşları eşliğinde yeşil bayraklar açıp ortaya çıkan Saadet Partili şeriat özlemcilerini kimler anımsıyor?

“Dedelerimiz hakkında ileri-geri konuşuluyor, kadın ve içki düşkünüymüş gibi gösteriliyorlar” diye bağıran çember sakallının arkasında yeşil bayrak dalgalanıyor.

Birisi de çıkıp ‘evet anlatılanlar doğru, harem denilen yer, sultanların uçkur düşkünlüklerinin açık belirtisi için en net örnektir’ demiyor. ‘Hangi sultanın hareminde kaç cariyesi var, sultanların onlardan kaç çocuğu var, kimler nasıl boğazlandı, sebepleri nelerdi?’demiyor.

Yalnızca bu kuru cahilliğe,‘aman sen de’ deyip gülüp geçiliyor.

‘Bize dokunmayan yılan bin yaşasın’ deniyor.

Bir kez daha anlıyorum ki, engerek yılanı tarafından çoktan ısırılmışız ve zehir tüm bedenimizi kuşatmak üzere, ama bunun farkında bile değiliz!

[email protected]