İstemem eksik olsun…

Ne yazacağız, ülkede doruğa tırmandırılan her tür düşmanlığı mı yoksa 11 yaşındaki çocuğa tecavüz eden İmam alçağının serbest bırakılmasını mı ya da her gün işlenen kadın cinayetlerine seyirci kalan soysuzluğu mu?

Ne yazacağız, Dersim’de kayyuma selam vermediler diye tutuklanan insanlığı mı yoksa İçişleri bakanının halkın gözü önünde “alçaklar” diyerek insanları gözaltı yaptırmasını mı?

Ne yazacağız, 17 yıldır yönettikleri ülkeyi betona gömüp, tüm yeşil alanlarını iç edenlerin, su havzalarını kurutan, kültürel varlıklarını talan eden, her boş toprağı paraya tahvil edip ceplerini şişirenlerin aşkını mı yoksa bu “gönül işi” deyip başka tek söz edemeyen simsarlığın din cambazlığını mı?

Ne yazacağız, işsizliği, pahalılığı, yoksulluğu mu yoksa parasına para katan doymak bilmez tacirleri mi ya da kuyruklarını kıstırıp memleketten apardıklarıyla kaçan asalakları mı?

Ne yazacağız, cezaevlerinin toplama kamplarına dönüştürülmesini mi, hukukçuların, akademisyenlerin, gazetecilerin, sanatçıların tutuklu olmasını mı, anneleriyle mahpus olan 700 tane 0-6 yaş arası bebeği mi, yoksa sayıları 200 binleri aşan insanlığa açılan düşmanlaştırma davalarını mı, etiketlenip, damgalanıp çalışma ve yaşama hakları bile ellerinden alınan milyonlarca yurttaşı mı?

Ne yazacağız, cami avlularından, minarelerden yükselen siyaset simsarlığını mı yoksa din ve iman ile her gün hayatın her alanı için söylenen yalan üstüne yalanları mı?

Ne yazacağız, iş cinayetleri ile katledilen binlerce işçiyi mi yoksa hakları ellerinden alınarak kapının önüne konan binlerce emekçiyi mi?

Ne yazacağız, çocuklarına süt alamayacak kadar yoksullaşmış acılar içindeki anneleri mi yoksa eve ekmek götüremedikleri için parklarda yürekleri ağlayarak bekleşen babaları mı?

Ne yazacağız, 27 Mart Dünya Tiyatro Günü Yürüyüşünü yasaklayan Kadıköy kaymakamının kendini Salozun Mavalı yerine koymasını mı, yoksa yalnızca oyun oynadıkları ya da düşüncelerini açıkladıkları için içeri atılıp zulüm edilen oyuncuları mı?

Ne yazacağız, bir takım kifayetsiz muhterisin güce tapınma edepsizliklerini mi yoksa el etek öpen yeni gözdelerin şereflerini beş para edip sıraya girişlerini mi?

İstemem eksik kalsın.

Bize yeni eşitlikçi, özgürlükçü bu iğrenç pislikten arınmış bir ülke gerek.

Erdemiyle, vicdanıyla, onuruyla dimdik ayakta duran.

Üreten, ürettiğini emekçi halk yığınlarıyla bölüşen.

İşsizliğin, yokluğun, yoksulluğun yasak olduğu yeni bir ülke.

Sağlık, eğitim, ulaşım ve barınmanın bir insan hakkı olduğu yeni bir ülke.

Hırsızlardan, talancılardan, din cambazları soysuzluktan hesap soran adaletli yeni bir ülke.

Her yurttaşın sanatsal üretimlerinden sınırsız yararlanma hakkı olan yeni bir ülke.

İçeride, dışarıda halklarla barışık, emperyalistlere ve uşaklarına set çeken yeni bir ülke.

Halka yalan söylemenin suç olduğu yeni bir ülke.

Mavi gökyüzü kadar uçsuz bucaksız, coşkun ırmaklar, su gözeleri, ılgın ormanları kadar özgür yeni bir ülke.

Şimdi tam vaktidir.

İlk iş, sandıklarda kırmızı karanfilleri çoğaltmak, sonrası onurlarımızı birleştirerek, vicdanlı insanlığın yüreği olmak için daha çok daha çok çoğalmaktır.

[email protected]