‘Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu’…

Yıllar önce oynadığım Vietnam savaşını anlatan ‘Güney’den Mektuplar’ oyununda, Vietnam halkına ve savaşçılarına akla gelmedik zulümler eden Amerikan generali için ‘dişleri çürümüş timsah’ tanımlaması vardı.

Günlerce araştırmış, prova etmiştim.

Bir oyuncunun ‘katil’ oynaması kolaydır belki ama hiç tanımadığı bir halkın gözbebeklerinden bile korkacak kadar zalimlik etmiş birini oynamak hiç kolay olmasa gerek.

Zalim oyunun sonunda korkusuna öylesine yenilir ki, kendini nefessiz bırakarak intihar eder.

Halk ve direnişçiler gömülmesine izin vermezler, götürüp ‘çürük insan eti’ kokan bir bataklığa bırakırlar.

Katillerin tümü korkaktır.

Seri cinayetler işleyen profesyonel insan avcıları gibi kitle katliamlarını örgütleyen suç çeteleri de böyledirler.

Öyle ki toplum içinde yaşayamaz hale gelir, hiçbir şey ile uyum sağlayamaz paranoyak olur, yalnızlaşır, küçülür, zehirleri hazır akreplere evrilirler.

Diktatörlerin korkusu tüm bunların ötesinde olsa gerek.

Düşünsenize, halkınıza ve ülkenize karşı suç işledikçe korkunuz büyüyor.

Hırsızladıkça, yağmaladıkça, talan ettikçe, katlettikçe kendi kafesinde sinmeye, örümcekleşip ağlarını örmeğe başlıyorsun.

Küçülüyorsun.

Uçan kuştan, esen yelden, kuştan, çiçekten, kediden, köpekten, akan sudan, ağlayan çocuktan, söylenen şarkıdan, kitaptan, tiyatrodan, danstan, heykelden, resimden, sinemadan, yazıdan, çiziden, doğan güneşten ve gece karanlıktan ödün kopuyor.

Şüphe kuşatıyor ruhunu.

Eşine-dostuna, oğluna-kızına kendine bile güvenemez oluyorsun.

Herkesi ve her şeyi düşman görmeye başlıyorsun.

Aklın çürüyor.

İnanın, ‘Güney’den Mektuplar’ oyunundaki ‘Amerikan Generali’ rolü kadar çalışılması ve araştırılması gereken bir rol.

43 yıllık deneyimle söylüyorum, vicdanını ve onurunu yitirmiş bir korkağı ‘oynamak’ her ‘oyuncunun’ harcı değildir.

 [email protected]