Hendek…

“İşte hendek işte deve, ya atlarsın ya düşersin baktın olmaz vazgeçersin.”

Kendi topraklarına 10 bin asker, tank, polis, özel tim, kamyonlar dolusu cephane sevk ederek ‘ya bitireceğiz, ya bitireceğiz’ diye şahlananlar hendekleri ve barikatları bahane ediyor.

İki Tümgeneral ‘operasyon’ denen savaşa komuta ediyorlar.

Tüm bölgede sıkıyönetim koşulları var.

Delik-deşik edilmedik ev, okul, cami, hastane kalmadı.

Görüntüleri önüme koyuyorum Suriye, Irak ve Filistin topraklarında yaşananlar neyse bizde de o.

Çatışmaların sürdüğü ilçelerin içinde üstünden duman yükselmeyen yok.

İnsanlar çaresiz, yaşam alanlarını terke zorlanıyorlar.

Gidecek yerleri de yok, nereye kaçsalar arkalarından ölüm onları kovalıyor.

Ekmek yok, sağlık hizmeti yok, okul yok, su yok, ilaç yok soğuk ve hinlik birleşip ateş olmuş yakıyor.

Halk ‘ölüyoruz, öldürülüyoruz’ diye bağırıyor duyan yok.

Ülkenin yürekleri, kulakları sağır.

Yandaş medya yalanı büyütüyor, görüntülerle izlenen gerçeği bile sözle tersine çevirmek gibi marifetleri var!

Öfkenin, kinin nefretin, düşmanlığın bini bir para.

Irkçılığın canına minnet, salyalar saçarak ‘gebersinler’ diyebiliyor.

Utanç büyüdükçe kan ölüm olup üstümüze yağıyor.

Parlamento devre dışı.

Silah ve kan faşizm için tek çözüm!

Nereden nereye, fazla değil bir yıl önce bu vakitler, ‘çözüm paketi’ üstünde dans edenler şimdi savaş çığlıkları atıyorlar.

Dinletemedik.

‘Gerçekliğini kaybettin mi yoksunlaşırsın, akıl tutulması yaşar ne halt edeceğini bilemez duruma doğru hızla sürüklenir sonra çöp olursun’ demiştik.

Bu ülkenin aydınları, sosyalistleri “Gericilikle pazarlık olmaz, döner arkadan vurur” dediğinde kulaklarını tıkayanlar bugün arkadan filan değil, dünyanın gözleri önünde vuruluyorlar.

“Roboski’nin hesabı sorulmadan barış olmaz” diye bağırıldığında dudak bükenleri, bu tek cümlenin alt metnini oluşturarak akıl hocalığına soyunan liberal aymazları hatırlıyorum.

Vah vah.

Bir kısmı vekil, danışman, çoğunluğu bileşen!

Şimdilerde bunların önemlice bir bölümü ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ diyecek kadar suspuslar.

Barış’ı sabah kahvaltısında önlerine konan ‘gül reçeli’ olarak tanımlayan, kanı, kini, nefreti görmeyip gelecek için süslü laflar eden aymazlar, rahat uyuyorlar olsa gerek!

Gericiliğin öfke büyütüp, ‘milli mesele’ diyerek şahlandığı şu ölüm günlerinin temel sorumlularından olan bu onursuzlukla bu ülkenin bir önce hesaplaşması gerek.

Hendek demiştim.

Hendek, kutsal denen savaşlarda çözüm diye düşünülmüş.

Develerin üstündeki savaşçılar geçemesinler, yol tükensin, ok ve kılıç menzili küçülsün diye akıl edilmiş.

21. yüzyılın hendekleri ise çaresizliğin simgesi gibiler.

Hangi tanka, hangi uçaksavara, hangi silaha hangi hendek dayanır ki?

Asıl olan akıllardaki hendeği söküp atmaktır.

Gericilikle el sıkışanlar ve buna akıl hocalığı yapan soysuzların asıl bunu düşünmesi gerek.

Gerçek barış ve eşitlikte ancak böyle oluşur.

Ülkemin onurlu ve vicdanlı insanlığının kanın ve ölümlerin durdurulması için ortaya çıkmasını beklemekten ise bıktım.

Dünyanın bildiği V.İ. Lenin’in hayata seslenişini bir kez daha yinelemekte yarar var, “ Hiçbir diktatör iç savaş çıkarmadan gitmez.”

Ses verin.

[email protected]