Gerici kalkışma…

Önce Zaman gazetesi yazarı İskender Pala Efendi kapıyı araladı.

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları tarafından oynanan "Günlük Müstehcen Sırlar" oyunu için bir araba laf edip oyunu, yazarını, yönetmenini ve oyuncuları aşağılayarak cahilliğini, nefretini ve kinini kustu.

Ardından Vatan Gazetesi'nden Bora Engin, Akşam Gazetesi'nden Sait Durmaz, Sabah Gazetesi'nden Ömer Karahan efendiler aynı kurumun "Otobüs" adlı oyununa "müstehcen" diye saldıran haberlere imza attılar.

Hürriyet Gazetesi'nin sanat düşmanlığında sınır tanımayan gericisi Hadi Uluengin Efendisi de sürüye katılarak, aynı kurumun başarıyla oynadığı "Rosenbergler Ölmemeli" adlı oyununa ve yönetmenine saldırdı.

Görüldüğü gibi beslenme kaynakları yobazlık olan bir güruh, tiyatroyu hedeflerine koymuş durumdalar.

Bunun açık adı tiyatroya karşı gerici kalkışmadır.

Bu haberleri ve aklı kıt sanat düşmanlarının yazdıkları "yorum" yazılarını Şehir Tiyatrolarına karşı, planlı programlı bir "yok etme" kampanyasının ipuçları olarak görebiliriz.

İstanbul kentinin dört bir yanını, tüm kültürel varlıklarını, mahallelerini, meydanlarını, yetmedi su havzalarının bulunduğu ormanları bile rant alanı ilan ederek satılığa çıkaran İstanbul Belediyesi zaten kısa kısa kuşa çevirdiği bütçesiyle Şehir Tiyatroları'nın belini bükerek, tepesine balyozla vurmak için fırsat kolluyor.

İşte bu yorum ve haberleri yazan efendiler bu amacın iz sürücüleridir.

Elindeki her şeyi özel şirketlere pazarlayan, yandaşlarına iş pas etmekle ünlenen Belediye, sırtındaki kamburdan kurtulmak için bin tane gerekçe sıralayıp, Şehir Tiyatroları'nı özelleştirmenin peşine düşecektir.

Çok mu kötü niyetliyim!

Hayır değilim.

Bu sürecin başlatılmaması için hiçbir neden yok.

Şehir tiyatrolarından "tek kuruş kâr" etmediklerini, "belediye borçlarının önemli bir kalemini tiyatro giderlerinin oluşturduğunu", bu durum için, "çözüm aradıklarını" her fırsatta söyleyen Kadir Topbaş değil midir?

Yetmiyormuş gibi, “iş çığırından çıkmıştır, söz dinlemez olmuşlardır, sahneler müstehcenlikten geçilmemektedir"

“Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaktadır”, “Buna kimsenin tahammülü yoktur”...

Kolayı var, satarsın kurtulursun, ne halleri varsa görürler!

Son haberlere, yorum yazılarına tek laf etmeyen danışman Kenan Işık, Kültür A.Ş ve Şehir Tiyatroları Sanat Yönetmeni Ayşe Nil Şamlıoğlu da bu amaca hizmet etmektedirler.

Ancak beni asıl kaygılandıran kurumdaki sanatçı dostlarımın suskunluğudur.

Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin yıkımı sırasında yaşanan sessizlik sürmektedir.

Arkadaşlarımızın üstündeki çatı diye gördüğümüz İŞTİSAN neden olup biten ile ilgili konuşmaz?

Aklı mı karışık yoksa teslim mi olunuyor?

Buna hiç inanmak istemiyorum.

O çatının altında kurumun karalanmasına ve üstünde oynan "pis oyunlara" karşı çıkacak onlarca yaratıcı var.

Geleneğinde sıkıyönetim mahkemelerine karşı bile direnme ruhu olan bir yapı, öyle kolay kolay teslim olmaz.

Ancak susulduğu sürece kaygımız çoğalıyor.

Benim dostlarıma önermem ise, direnmektir.

Bu gerici kalkışmaya ve kurumun yok edilmesine karşı tiyatro seyircisi ve tüm sanat alanları ortak bir çağrıyla mücadeleye davet edilmelidir.

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları bu ülkenin, bu kentin ortak bir değeridir, bu değer üzerindeki her tür tasarrufta bu ülkenin, bu kentin ve ülke sanatçılarınındır.

İnsanlığın ortak evleri tiyatrolarımız her tür gericiliğin, ırkçılığın, ayrımcılığın kapı dışarı edildiği mekânlardırlar ve öyle kalmalıdırlar.

Belediye ve tiyatro düşmanı 'yandaşlar' akıllarını başlarına toplamalıdırlar.

Sahnelerimiz kimsenin babasının çiftliği değildir.

Orda ne oynanacağına, ne söyleneceğine karar verenler o sahnelerin gerçek sahipleri olan sanatçılardır.

Bu sahnelerdeki oyunlar, o oyunların yazarları, oyuncuları ve tüm yaratıcıları üç beş düzenbazın kara çalmasına bırakılamayacak kadar değerlidirler.

[email protected].