Gecenin körü…

-Oyundan çıktım. Gece saat 11.30 gibi Taksim meydanındayım. Soğuk mu soğuk, bıyıklarım buz tutacak, güvercinler bile ortalarda yok. Viran edilip hayalet binaya dönüşmüş Atatürk Kültür Merkezini görmemek için ona yüzümü dönmemeye çabalayarak meydanın orta yerine doğru yürüyorum. Hin bir alacakaranlık, hani biri önümü kesse yirmi metre ileriden görmek olası değil. Oyuncak satıcıları var, ışıl ışıl yanıp sönen tufaf tuhaf resimler satan bir yaşlı kadın var, kederden yüzünde yaş birikmiş. Koca meydan kent mezarlığı görünümünde dört bir yanı ıssız, dört bir yanı siyah.

Heykelin çevresinde bir karınca kalabalıklığı var, bağrışanlar, gülenler, ellerinde telefonlarıyla fotoğraf çekenler.

Yaklaştım, insanların ortasında 13-14 yaşında bir kız çocuğu, hıçkırarak titriyor. Bir gudubet adam çevreye Arapça laflar ediyor, anlayan yok. Yanımda dikilen gence sordum, ‘çocuğu satıyor, şu namussuzda alıcı, anlaşamıyorlar’  dedi. Nevrim döndü, yürüdüm gudubetin üstüne ‘ulan arsız’ der demez anında çevreden müdahale geldi. ‘Sana ne kardeşim alan memnun satan memnun’ ortalık karıştı. Tuttum çocuğun elinden, çevreme bakınıyorum bir polis filan bulurum diye, ‘ulan şurada iki kişi özgürlük eşitlik filan diye bağırsa, yıkılsın bu zalim düzen’ filan dese, binlercesi başlarına uçuşur, şimdi kimse yok, iyi mi?

-Eee sonra ne oldu ağabey.

-Üstüme yürüdüler, önce o gudubet Arap sonra aynı dili konuştuğum, kendilerine ‘Müslüman Türk’ diyen güruh. Geri çekilmesem dayak yiyeceğim. Bacak kadar bir velet geldi yakamı toplayacak, çaresiz kalınca aşk ettim buna tokadı, hık etti yıkıldı yere, ortalık karıştı. İşte tam o sırada nereden çıktıysa eli telsizli IŞİD sakallı, yüzünü bile algılayamadığım biri geldi. ‘Ne oluyor burada, ayrılın bakalım hadi, dağılın’ gibi laflar etti. ‘Çocuğu satıyor bu deyyus, şu soysuzla pazarlık ediyor’ dedim. Kalabalıktan bir sessizlik ki sorma. Sanki az önceki pisliğin tarafları değiller. Hiçbir şey yapmadı polis kalabalığı dağıttı, hepsi o. Gudubet Arap, çocuğu meydandan gezi parkına doğru sürükleyerek bir gölge gibi kayboldu, arkasından alıcı olan soysuz. ‘Bak orada pazarlık devam edecek, o deyyus o çocuğu, arkasından yürüyüp giden şu soysuza satacak, engel olman gerek, sen şu an burada devletsin’ dedim, ‘yürü beyefendi işine, biz gereğini yaparız’ diyerek arkalarından karanlığın içine yürüdü. Arkamı döndüm, olayın tanığı sürüden bir iki kişi kalmış arta kalanlar çil yavrusu gibi yok olmuşlar.

-Bitmişiz ağabey. Ülke olarak ahlaksızlığın, vicdansızlığın, şerefsizliğin dibindeyiz.

-Geçen yıl günlük basında benzeri durumlarla ilgili haberler vardı. ‘Suriye sınırı boyunca Antep, Kilis, Urfa bölgelerinde insan ticareti yapılıyor’, ‘Kamplarda eli çantalı adamlar son model arabalarla cirit atıyor’, ‘Organ kaçakçılığı yapılıyor’ diye. Anımsıyor musun, ilgilenen olmamıştı. Yandaş medya yalanlamak için ‘kanıtlamazsanız müfterisiniz’ gibi haberler yapıp olayları örtmeye soyundu. Fotoğraflar, videolar yayınlanınca tıs yok.

-Çürümüşüz. Utanmadan çıkıp biz ‘üç milyon göçmene bakıyoruz’ diye laflar ediyorlar ya delleniyorum ağabey. Ulan kentlerin meydanları bu insanlarla dolu, çaresizlik içinde dilenen binlercesiyle karşılaşıyoruz. Kucaklarında çocuklarla ağlaşan kadınlar, gözyaşları içinde kıvranan babalar, kardeşler görüyoruz.  Soğukta titreyen martı yavruları gibiler. Sahipsiz, güvencesiz, vatansız.

Bu arada ucuz kurtulmuşsunuz ağabey. Dikkat etmeniz gerek, adım başı bir olay, adım başı bir bela var memlekette.

-Haklısın, nasıl geçti genel prova?

-Oyunda bir eksiklik var ama nerede çözemiyorum. Sahne tasarımı iyi, iyi oynanıyor ama ne anlatıyor dediğimde kafam karışıyor.

-Yolcu Nâzım Hikmet’in en iyi tiyatro metinlerinden biridir. Bizde de oynandı, dünya sahnelerinde de, Başar Sabuncu tarafından filme alındı. Yoruma ne gerek var. Nazım ne diyorsa o. Senin oynadığın rolü oynadım ben. Nasıl olsa izleyeceğim. Bak peşin söyleyeyim bir tersyüz etme durumu varsa o yönetmen çocuğu perişan ederim.

-Tamam, ağabey bekliyorum yarın akşam. Bir şey soracağım, oyundaki ‘yolcudur Abbas bağlasan durmaz’ bahsi var ya beni yere vuruyor, oraya geliyorum aklım titriyor, günlerdir nasıl söylemeliyim diye didiniyorum.

-Basit, inanma Abbas’ın yolcu filan olduğuna, gitmeyecek. Gitmez, gidemez.  Boşa söyle bu replikleri, kendin bile inanma.

‘Yolcudur Abbas bağlasan durmaz’

[email protected]