Eylül…

Aradan 31 yıl geçmiş.

Postal sesleri ile yaşama gözlerini açanlar şimdi 31 yaşında.

Doğdukları gün bu ülkeye yaşatılanları, üstümüze kalkan panzerleri, kelepçeleri, katliamları, insan avlarını biliyorlar mı acaba?

Gündüzün bağrında, gecenin kör karanlığında, sokak ortalarında-meydanlarda yapılan işkenceleri, yakılan, yasaklanan kitapları-filmleri kapılarına kilit vurulan tiyatroları, sinemaları, karartılan gecelerde kurulan hain pusuları biliyorlar mıdır?

Gözlerine mil çekilen kardeşlerimizi, işkencelerde uzuvları parçalanan devrimcileri, domuz bağlarıyla derdest edilen yurtseverleri, Filistin askılarında yiten yiğit delikanlıları biliyorlar mıdır?

Susturulan yazarları, yasaklanan gazeteleri, kapatılan partileri-dernekleri-sendikaları, faşist generallere teslim edilerek ayaklar altına alınan yargıyı, sıkıyönetim mahkemelerinde üstümüze irin kusan hukuku biliyorlar mıdır?

Cami avlusundan yükselen ‘intikam’ seslerini, gökyüzünden savrulan ayetleri, üst üste açılan gericilik yuvalarını biliyorlar mıdır?

Kurt ulumalarına eşlik eden çakal çığlıklarını biliyorlar mıdır?

İki gündür beni öfkelere boğan yazılar-haberler-yorumlar akıyor önümden.

‘Unutun artık’ diyor bir aklı evvel.

Başka bir kapı kulu, “sorumlusu sizsiniz” diyor.

“Asker görevini yaptı” diyor bir dönek.

“12 Eylül olmasaydı, biz olmazdık, siz olmazdınız, ülke olmazdı” diyor bir başka utanmaz.

İnsanlığın yüzkarası bir işkenceci eskisi, itiraf ediyor "12 Eylül, sol’a ve sol değerlere karşı yapılmış bir darbedir."

Meydanlardan devrimciler avazları çıktığınca bağırıyor: “Katilleriyle hesaplaşamayan bir ülke onurunu koruyamaz”

Ama gelin görün ki arsızlıkta-utanmazlıkta-yaranmakta-yandaşlıkta-kapı kulluğunda-döneklikte sınır yok.

Öfkem kabarıyor kinim büyüyor,

Bilinir, kin tutmak öfkenin hınca dönüşme halidir.

Her tür haksızlığa, cinayetlere, işkenceye, zulme, idamlara, fişlenmeye, sürülmeye, adaletsizliğe, eşitsizliğe, tank paletine, polis copuna, yasaklamaya, ayrımcılığa, asimilasyona, sansüre, yalana karşı saf olmak, bu hınca dönüşen öfkenin ta kendisidir.

Onurlu insanların 12 Eylül 1980’den beri içlerinde büyüttüğü, bundan başka hiçbir şey değildir.

Ancak en büyük zulüm, katilleriyle hesaplaşamayan bir ülkenin çocukları olarak yaşamak zorunda bırakılmaktır.

Bu gerçek, katilleri koruyup-kollayanların-işbirlikçilerin, kardeşlerimizin ölü bedenlerinin üstüne basarak yalanı çoğaltanların suçunu daha da arttırmıştır.

31 yıl aradan sonra bu gün asıl hesaplaşılması gerekenlerden biri de budur.

Bilinmelidir ki tırnaklarındaki kan kurumuş, irin tutmuş gözlerine perdeler inmiş ve uçan kuştan bile korkar olmuş bir general artığı, bu ülkenin erdemli insanları için çoktan ölmüştür.

[email protected]