Diren Shakespeare…

Hayret, nasıl olduysa soL habere yaptığım iki cümlelik açıklama tüm medya da yer buldu.

Konu Devlet Tiyatroları.

Fazla değil iki ay önce, ITI Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Hırvatistan Başkanı Z. Turcinoviç  bir mektup ile ‘UNESCO destekli Hırvatistan festivaline davetli olan Devlet Tiyatroları Genel Müdür vekili Nejat Birecik ile  İstanbul Müdürü Zafer Kayaokay’ın ‘festivaldeki hiçbir oyun gösterimine ve etkinliklerine katılmayıp, elçilikten aldıkları rehber eşliğinde turistik geziye çıktıklarını’ açıkladı ve bu durumu ülkemiz Kültür Bakanlığı ile tüm dünyanın sanat alanlarıyla paylaştı.

Açıkçası durum ortaya saçılınca onlarca tiyatro yaratıcısı gibi ben de şaşırmamıştım.

Mesele bir iki hafta konuşuldu, olayın kahramanlarından genel müdür vekili sustu, İstanbul müdürü ise neredeyse itiraf gibi bir açıklama yayınlarken ITI Hırvatistan başkanını yalanlamayı da ihmal etmedi.

Peki, bu zatlarla ilgili herhangi bir soruşturma; ‘çocuğum ne yapmışsınız siz orada bakın Uluslararası bir şikâyet var’ diye bir bakanlık yetkilisi filan sual etti mi, haklarında ‘devletin olanaklarıyla turistik gezi yapmak’ gibi bir başlıktan filan soruşturma açıldı mı?

Hayır, en azından biz bu ülkenin sanat alanları olarak bunu bilmiyoruz.

Bildiğimiz tek şey, UNESCO ITI nezdinde ülkemiz Devlet Tiyatrolarının ‘rezil’ edildiğidir.

Bilinmesi gerekir, bu kurum bunca yıllık geçmişi itibariyle onlarca baskı, yıldırma, sürgün, oyuncuları ve çalışanları ötekileştirme, soruşturmalar, cezalar, yolsuzluk iddiaları ile gündeme gelmiştir ama böylesi bir skandal ilk kez yaşanmıştır.

Aynı dönemin hemen ardından kendisini yıllardır Türkiye ITI başkanı ilan etmiş Refik Erduran, kurumdaki bazı sanatçıları ve ülkenin usta yaratıcılarını bakanlığa ‘bozguncu’ diye  ‘şikâyet’ etmiştir.

Bu kifayetsizlikten en büyük payı; ‘Bu dönemde Devlet Tiyatrolarına ne oyunlarımı ne çevirilerimi vereceğim ne de reji yapacağım’ diyen Yücel Erten ustanın alması ise bizler için manidardır.

Genel Müdür olmak için, AKP bakan ve vekillerinin kapısını aşındıran bu arada Refik Erduran’ın kapısını da aralayan vekil Birecik, yine susmayı yeğlemiştir.

Şu Refik Erduran bahsi, öyle kolay halının altına süpürülecek bir bahis olmaktan öte bir durumdur.

Türkiye ITI kimlerden oluşur, adresi, bütçesi nedir, bu zatı kimler niye yıllardır ‘başkan’ seçerler, niye her dönem devlet tiyatrolarında oyunları oynanır, her Dünya Tiyatro Günü dışında niye ortalarda görülmez, kimdir bu zatın elini tutan filan bilinmez.

Öte yandan beyimiz yandaş bir gazetenin sayfalarından TÜSAK adlı sanat alanlarını bitiren tasarıyı göklere çıkarır, tiyatro alanına saldırır, aklınca hep birilerini karalar ve sudan çıkmış ak kaşık gibi suçlamaların hiçbirine yanıt vermez.

Buraya bu iki zatın perde gerisinde yaşanan çıkar kavgası ortaklıklarını, çelişkilerini filan aktarmayacağım ama kendileri için yarattıkları ortak ‘hayali düşmanlar’ konusunda işbirliğinin devam ettiği açıktır.

Devlet Tiyatrolarını kurulduğu günden bu güne yeterliliği tartışmasız yaratıcılar yönetmiştir, detaylandırıp kişiler üstünden bir tartışma yaratmak değil amacım ama galiba tarihinin en büyük talihsizliğini bu dönem yaşamaktadır.

Daha önce onlarca kez yazmış hiçbir yanıt alamamıştım, yineliyorum nenel müdür vekili yetersizdir.

Türkiye tiyatrosunu bilmez, dünya tiyatrosunu bilmez, ülkemin sosyo-politik yapısını, sanatsal-kültürel dokusunu bilmez bu alanda sözü edilen tek kelimesi duyulmamıştır.

Tek amacı ‘baş’ olmaktır.

Bunun için daha önce AKP ile her tür sevdayı yaşayarak İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarının başına gelmeye çalıştı, yapmadığı kulis, yapmadığı ‘oyun’ kalmadı, olamadı, beceremedi ama bir görünmez el onu Devlet Tiyatrolarının başına vekil yaptı.

İlk işi, TÜSAK adlı bizler için çoktan çöp olmuş bir düşmanlık yasasının hazırlanmasına öncülük etmek oldu, tasarı alanlarda tartışılıp çöp olunca, hakkımda bu yüzden davalar açan dönemin bakanı tarafından rafa kaldırıldı!

Genel Müdür Vekili beyimiz boş durmadı bir biçimde parçalamak ve yok etmek görevi üstlenmiş bir tim gibi, bu kez ‘Devlet Tiyatrolarının özelleştirilmesi’ düşmanlığını bayrak edinmek olan kumpasın temel parçası oldu.

Kurum, binalarıyla (Cüneyt Gökçer Sahnesi dışında olmayan) insanlarıyla, dekor-kostüm aksesuarlarıyla satılığa çıkartılıyordu.

Son anda buradan beş kuruş kazancı olamayacağını anlayan AKP ve CHP’nin ’yapamazsınız’ dayatması ile yasa geri çekildi.

Tam kurulan şu ‘pis oyunlar’ çöp oldu derken önümüzdeki sezon oynanacak oyunlar ve kurum içinde kaynayan cadı kazanı ortaya saçıldı.

Bölgelerde yaşanan huzursuzluk, açılan soruşturmalar, maaş cezaları, oyun dayatmaları, çalışan haklarında hiçbir iyileştirme olmaması, hak kayıpları, genç oyuncuları azarlama, farklı düşünenleri, muhalifleri ötekileştirme, yetki sınırlarını aşan onlarca uygulama filan derken beyimiz önümüzdeki sezon için; ““Milli, manevi duyguları pekiştirmek için hümanist vatan milliyetçisi sanatçılar olarak vatan bütünlüğüne, birliğine katkıda bulunmak amacıyla sadece yerli oyunlarla sahnelerimizi açıyoruz” diye ünledi.

Beylik bir cümle!

Tiyatro sanatını bilmemenin, sanatçısının yaratıcı gücünü hiçlemenin, sistem parçası olmayı kabul etmenin cümlesi.

Dahası kendini merkeze koyup bir garip tepeden ahkâm kesmenin cehaleti!

Ne oldu dünya tiyatrosunun binlerce metni içinde ‘amaca uygun’ oyun mu bulunamadı?

Amaç buram buram hamaset ve ırkçılık bezeli birkaç uyduruk metni sahneye aktarmaksa bunu zaten yaptınız.

Bu ülke sağının kaç tane oyun metni var adına tiyatro diyebileceğimiz, Necip Fazıl’ın üç oyunundan başka, kaç oyun yazarı var pişirilip pişirilip seyircinin önüne konan?

Amaç ne?

Dünyaya kapıları kapamak, içimizde büyüyen yalanı çoğaltmak, birilerinin kara aklına yaranmak için ‘milli ve vatanperver’ nutuklarına sığınıp kurumu var olan siyasi ahlaksızlığın ve toplumsal çöküşün, adaletsizliğin, hukuksuzluğun bir parçası yapmak ve tiyatro seyircisini dünya insanlığının tiyatro adına ürettiklerinden uzaklaştırmak.

Orta yere çıkıp ‘Bu kurum 6 yıl önce yerli oyunlarla perdelerini açtı, aynı şeyi yapıyoruz’ gibi saçma sapan bir savunu oluşturmak yukarıdaki gerçekleri saklamaya yetmez, 6 yıl önce ‘Yerli oyun yazarlığını özendirmek’ gibi bir kampanya başlığı vardı, sizin sloganınız ‘Milli ve vatanperver.’!

Hemen zıplayacaksınız bu başlığa karşı mısınız diye.

Evet karşıyız.

Biz bu tür kelimelerle kurulan cümleleri ve o cümlelerin hayattaki karşılıklarını yaşayarak geldik.

Bu cümle, başlı başına ayrıştırıcıdır, başlı başına ırkçıdır, başlı başına siyasi erke tapınmanın cümlesidir.

Sıkıyönetim dönemlerindeki dayatmalardan hiçbir farkı yoktur.

Devlet tiyatroları sahnelerinden; Shakespeare Brecht, Gogol, Bechet, Moliere gibi yüzlerce oyun yazarını-oyununu kovmak, insan aklının zenginliğe saldırmaktır.

Bu bile başlı başına devlet tiyatroları adına bir utançtır.

Ne diyeyim, bunca yıllık meslek yaşamımda her şey aklıma gelirdi de Diren shakespeare diye bağıracağım aklıma gelmezdi.

[email protected]