Din simsarlığı, laiklik ve adalet…

Hakaret davasını açtığı günden beri peşine düştüm.

Yaklaşık altı ay öncesinden “Duruşmaya gel, sana söyleyeceklerimi yüzüne karşı söylemek istiyorum” diye çağrı yaptım.

Yanıt vermedi.

Bir ara davayı açan savcılık bir nevi barıştırmak olan aracı mahkeme için çağrı yaptı. Kabul etmedim “Duruşma istiyorum, mahkemeye gelmesini sağlamanızı istiyorum” dedim.

Günü geldi. Bakırköy Adliyesi’nde hâkimin karşısındayım. Gencecik yürekler ve bu düzeni değiştirme mücadelesinin neferleri yanımdalar.

Ne davalı Cübbeli Ahmet var karşımızda ne avukatı.

Kimlik tespiti yapıldı ve ardından.

Hâkim- Buyurun söz sizin.

- Teşekkür ederim. Öncelikle davaya konu olan “susturun bu soysuz iti” paylaşımı bana aittir.

Bu zatı yıllar önce Levent Kırca’nın “Jet Ski” adlı televizyon Skeci ile tanıdım. Sonra basında boy boy resimlerini gördüm.

Karşımızda her şeyi ile şaklaban bir karikatür tiplemesi vardı.

İlkin buna ‘Beberuhi’ demiştim. Yaptığı din simsarlıklarını görünce bunun yalancı komik bir şarlatandan çok bir düzenbaz olduğunu anladım ve  "susturun bu soysuz iti" dedim.

Kâtip Kız- Beberuhi nasıl yazılıyor?

- Bebe yazın yanına ruhi ekleyin. Gölge oyununda şaklaban bir karakterdir hiç Karagöz izlemediniz mi?

Kâtip Kız- İzlemedim.

Hâkim- Herkes her şeyi izlemek zorunda değil.

- Bu her şey değil efendim geleneksel tiyatromuzun temel taşı. Neyse size Soysuz ve İt kelimelerinin TDK sözlük karşılarını söylemek istiyorum. Kayda böyle geçmesini rica ediyorum.

Soysuz: “Soyunun özelliklerini yitirmiş olan (insan-bitki-hayvan" ve "Yaşambilimsel, törel ve toplumsal ölçüler yönünden çok belirgin bir biçimde kötüye giden, yozlaşmış (kimse)"

İt ise bildiğimiz köpek.

Ben hayvan dostuyum tüm köpekleri severim ama itleri değil.

Sözlükte insanın it olanına "aşağılık, değersiz, terbiyesiz kimse" deniyor.

Şimdi izninizle bu soysuzun yaptığı tüm din simsarlıklarını tek tek anlamak istiyorum.

Kâtip Kız- Çok hızlı konuşuyor, yazamıyorum.

Hâkim- Yavaş konuşun biraz.

- Peki. Bu zat, 50 bin çalışanı olan İsmailağa adlı bir cemaatin adeta pazarlama müdürü olarak çalışıyor.

Ülkeye pazarladıkları ise laikliği ayaklar altına alarak insanların dini inançlarını istismar etmenin malzemeleri.

İlkinden başlayalım, kitaplar yazıyor.

Birinin adı “Uzuvlar için okunması münasip dualar” bu kitapta “Erkeğin cinsel organı için okunacaklar” başlığının altında, bazı ayet ve duaların adlarını sıraladıktan sonra “bu dualar ve ayetler bir kap suya okunduktan sonra o su tenasül organına serpilir, tenasül uzvu okunup üflenir, sabah akşam yedi ismi şerifi yüz kere zikredilir. Bu kişinin edebîyen tenasül organı iktidarsızlığı görmez” deniyor.

Kadınlar için açılan başlık altında söyledikleri ise açık adıyla edep dışılıktır burada dile getirmeye gerek duymuyorum.

Kitap satış rekorları kırmıştır.

Bu meczubun bir televizyon kanalı var. Orda vaaz adıyla sunulan programlarda laikliği “din dışılık, insan dışılık, hayvanlık, gâvurluk” ilan ettiği yüzlerce konuşma yayınlanıyor.

Hakkında açılmış tek dava yok.

Yetmiyor “Giyenleri doğru cennete götürecek terlik” satıyor. Adı Nal-ı Şerif.

Bildiğiniz basit plastik bir terlikten söz ediyorum.

“Bu terlik sizi yalnız cennete götürmekle kalmıyor peygamberi rüyanızda görmenizi sağlıyor, azgınların saldırısından, düşmanlardan, şeytanların şerrinden, sihirden ve büyüden koruyor.”

Ederi 130 lira.

Söz konusu televizyon kanalı aracılığı ile bu zatın sunumuyla pazarlanıyor ve binlerce sipariş alınıyor.

Yine yetmiyor.

Hâkim- Bunları nerede yapıyor dediniz?

- Lalegül adlı televizyon kanalında ve internet üstünden.

Yetmiyor, “Kabir azabından koruyan, cehennem ateşine dayanıklı kefen” satıyor.

Videoyu izliyorsunuz bir deri parçasına dualar yazıyor. “Bu deri parçasını alıp ölen insanın göğsüne koyuyor sonra kefene sarıyorsunuz böylece kabirden cennet bahçesine bir pencere açılmış oluyor.”

Televizyon ekranlarından bu kefenin satıldığı dükkânların adresini, telefon numaralarını veriyor. “Alırken dikkat etmek gerekiyor kadın için olanı var erkek için olanı var. “

Ederi 370 lira.

Hâkim- Size bu davanın sonunda ceza verilirse ertelenmesini mi ister misiniz?

- Henüz söyleyeceklerim bitmedi efendim, buna sonra karar verseniz.

Avukatım- Zaten yazılı savunma için süre talep edeceğiz.

Hâkim- Peki.

Kâtip Kız- Bunları yazayım mı?

Hâkim- Yazma.

- Devam ediyorum izninizle.

Aynı televizyon ekranından yayınlanan görüntülere yine internet üzerinden erişim mümkün. Peygamberin saçından alındığını söylediği bir saç telinin yıkandığı atölyeyi dolaşıyor. Paketleme servisi sırasında dualar okuyor. Bu suları kaça sattığına erişemedim!

Durmuyor.

Muskalar yazıyor aklınıza gelecek her şey için.

Mesela bu muskalardan birini “yangına atıyorsun, yangını söndürüyor”, “depremde cebindeyse kurtuluyorsun”, “çocuğun olmuyorsa doğuruyorsun”. “iktidarsız bir erkeksen düz duvara tırmanıyorsun.”

Hâkim- Bu kadar mı?

- Hayır, dahası var. Bu şarlatan bilim dünyasına hakaretler yağdırıp “Uzay araştırmaları filan israf, bilimmiş ne bilimi kardeşim gâvur icadı, Mars’ta su var mı, et var mı, but var mı, manyak manyak işler bunlar, masrafa değmez, bir insan bu kadar akılsız olur mu yahu, salak herifler, bu kâfirlerin hepsi cahil zaten, ver bana 100 bin dolar hepsini anlatayım” diyor.

Bu simsar ilkokul mevzunu.

Hâkim- Bitti mi?

- Hayır bitmedi.

Hâkim- Söylediklerinizi araştırmak gerekir.

- Elbette araştırın, ancak bu ülkede laikliğin nasıl ayaklar altına alındığını ve benim bu zata niye “soysuz it” dediğimi daha da anlatmam gerekiyor.

Hâkim- Anlatırsınız. Siz ne diyorsunuz Avukat Hanım?

Avukatım- Yazılı savunma için süre talep ediyoruz. Ancak bir dahaki duruşmaya davacının getirilmesini talep ediyoruz. Bu arada sanık sandalyesine oturtulan bir tiyatro oyuncusu-yazar ve milletvekili adayıdır. Görevi hem sahnelerde oynayarak hem yazarak aydınlanma mücadelesine katkı sunmaktır.

Hâkim- Anlaşıldı. Çağrı çıkartılmış ama adresinde bulunamamış. Yeni adres bulalım. Aç kızım o sayfayı.

Kâtip Kız- Üsküdar adresi var yazayım mı?

Hâkim- Yaz.

Avukatım- Hakaret diye kabul edilen sözlerin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bununla ilgili yüzlerce AHİM kararı var.

Kâtip Kız- AHİM nasıl yazılıyor?

Hâkim- AHİM söylediğim gibi ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diye yaz. Davanın ne zamana ertelenmesini istiyorsunuz?

Avukatım- Eylül, Ekim.

Hâkim- O zaman Kasım-Aralık gibi olsun.

- Efendim söyleyeceklerim vardı. Bu ülkenin bu şarlatanlara nasıl teslim edildiğini, din simsarlarıyla işbirliği yapan siyasilerin kimler olduğunu kanıtlamak, laikliğin nasıl yok edildiğini bunun eğitim sisteminde açtığı onarılmaz gediği anlatacaktım.

Hâkim- Durum anlaşıldı. Daha önce iki hakaret davasından ceza almışsınız biri Sayın Ahmed Davutoğlu, diğeri Sayın Recep Tayyip Erdoğan için. Sizin önümüzdeki duruşmaya gelmeniz gerekmiyor yani zorunlu değilsiniz.

- Cübbeli adlı meczup mahkemeye getirilecekse gelmek isterim.

Hâkim- Davetiye çıkaracağız.

***

Bitti, çıktık. Cezaevi koridorları gibi havasız ve beton yığını adliyeye baktım önce. Sonra gülen yüzlerle selamlaştım.

Umut yok bu kapılarda.

Her şeyi ile bitirilmiş bir düzenden geriye adaletin en küçük bir kırıntısı bile kalmamış.

Meydanlardan yükselen “hepsini halledeceğiz” diyen sesler doluyor aklıma.

Nesini halledeceksiniz?

Din simsarı cemaatleri, vakıfları ve bunlara bağlı binlerce okulu, kuran kurslarını, Sıbyan mekteplerini dahası Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatacak mısınız?

İşbirliği yaptıkları siyasileri ve dini siyasete alet edenleri men edecek misiniz?

Sorum size ey laiklik ayaklar altına alınıp çiğnenirken susanlar, söyleyin bu çürümüş düzende sürdürülebilir ne kaldı?

[email protected]