Daral gelmek...

Aynı şeyleri söylemekten bana daral geldiğine göre, aynı şeyleri okumaktan sizlere de daral gelmiş olmalı.

Eskilerden bir dostum böyle bir durum yaşadığında ‘bana daral geldi’ diyerek Şehirlerarası Otobüs terminaline gider Anadolu’nun en uzak kentine bir bilet alır yolculuğa çıkar, gittiği kentin kütüphanesi-müzesinde kendini tazeler döndüğünde ‘oh be’ diye sevinçlere boğulurdu.

Bu kadar gürültünün ortasında, kan, kin, öfke ve ölümlerin ve yalanların yağmur olup üstümüze yağdırıldığı süreçte fena fikir değil.

İyi de şimdilerde nereye gidersen git, gerçek ardından değil önünden gidip seni gittiğin yerde karşılar oldu.

Kültür Bakanlığı döneminde  ‘takunyalı’ diye andığımız yasakçı bir softa meclis başkanı yapıldı, bu akıl tiyatro, opera, bale ve senfoniye ‘gâvur işi’ diyerek bütçelerini tırpanlamıştı, bakanlık ve bağlı olan müdürlüklerin koridorları mescitlere çevrilmiş, tüm arkeolojik kazı çalışmalarının bütçelerini sıfırlamış, kütüphanelere alımı yapılan yayınların içinden çağdaş Edebiyat ürünleri kapı dışarı edilip dinci ve ırkçı yayınları raflara dizdirmişti.

Dahası var ama dünde kaldı ya ve nasıl olsa kimsecikleri ilgilendirmiyor ya boş verin.

Şimdi geçmişteki hizmetlerinden ötürü ödüllendirilmiş bu ‘ağabey’ meclis başkanı!

Bugünlerde önümüzdeki süreçte kültür-sanat politikalarının ne olacağı konusunda bazı sözcükler ortalarda uçuşuyor.

Anlaşılan dünü arayacağız.

TÜSAK denen sanat ve hayat düşmanı tuzak birileri tarafından raflardan indirildi, ‘Devlet Tiyatroları Bölge Müdürlükleri’ne gerek yok, kurum daha demokratik bir yönetime kavuşmalı, opera, bale, senfoni masraflı işler, toplayıp merkezileştirmek kaliteyi artıracaktır’ diye fısıldıyorlar.

Lağım çukuru medyadan aldıkları destekle meydan bu sanat düşmanı cahillere kaldı.

Kurumların başına ‘vekâleten’ atanmış yetersizlerin, yukarıda söylenenleri yürürlüğe koymak için canla-başla çalışacaklarından kimsenin kuşkusu olmasın.

Aktaracaklarımı kara haber gibi algılayacaklarınız olacaktır ama kabuğunun içine sinen midye gibi suskun olan sanatçılar ve onları temsil eden örgütleri dikkate alsınlar isterim.

Bu alan ülkedeki tüm alanlarda olduğu gibi talimatlarla çalışacak ve ne emrediliyorsa o yapılacak.

Tüm sanat alanları 10-12 kişilik bir ‘yürütmenin’ emrine verilecek bu ‘yetkin sanat insanları’ da bakanlığa filan değil başbakanlığa bağlı olarak çalışacaklar.

Ne oynanacağına, ne çalınacağına, ne çekileceğine, ne yazılacağına, ne yontulacağına filan bunlar karar verip bütçeleri bile bunlar belirleyecekler.

Alanların tamamı iki aşamalı bir programla özelleştirilecek.

İlki kurumları küçültüp paketlemek ikincisi, denetimin dışında hiçbir sorumluluğu üstlenmeyerek pazarlamak olacak.

Bunun için bazı yağdanlıklar hazırlanıyor.

Bunlardan biri izbeliğe dönüştürülen İstanbul Taksim meydanındaki kültürel varlık Atatürk Kültür Merkezi, mahkeme ve koruma kurulu kararı hiçe sayılıp yıkılacak, yerine ‘kullanım ve işletme hakkı’ karşılığında ucube bir bina yapılıp, işletmesi yüklenici şirkete devredilecek, dahası adı bile değiştirilecek.

Kurumlarda ‘sanatçı temizliği’ yapılacak.

Kadrolu çalışanlar için ‘erken kıyak emeklilik’ yasası çıkarılıp ‘sanatçılara değer veriyoruz’ propagandası ile gelecekleri karartılacak.

Tüm sosyal haklar budanacak.

Atölyeler kapatılacak.

Sahne üstü ve gerisi tüm teknik yaratıcıların %8o’i kapının önüne konulacak.

İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları da aynı hazin sonu yaşayacak.

Her şeyi ile ellerinin altından kayıp gittiğini düşündükleri bu 100 yaşındaki kurum paramparça edilecek.

Şirket olan Kültür A.Ş yukarıda sözünü ettiğimiz kurula bağlı olarak çalışacak ve tüm talimatları oradan alacak.

Müzeler özelleştirilecek.

Tüm arkeolojik kazılar özelleştirilecek.

Sinema alanı için, ‘hiç kimse devletin parasını öyle tuhaflıklara çar-çur etme hakkına sahip değildir, göndersin senaryosunu görelim, uygunsa bulsun parasını çeksin’ dönemi başlayacak.

Tiyatro ve Sinema ve Yayıncılık alanları için vatandaşın vergilerinden oluşturulan tüm fonlar sıfırlanacak.

Asıl darbeyi Özel Tiyatrolar görecek.

Oynayacakları her metin kadroları ile beraber denetlenecek, vergiler artırılıp köleleştirilecek, devletten tek kuruş destek alamayacak, yerel yönetimlerin ve devletin kullandığı salonlar yüzlerine kapatılacak.

Anadolu’da yapılan tiyatro-müzik-dans-opera-film festivalleri budanacak.

Dahası var ve inanın bahis uzun.

Peki, bu acımasız saldırıya karşı sanat alanları ne yapacaklar, susup ülke çoğunluğu gibi her şeyin seyircisi mi olacaklar, yoksa diklenip bu politikaları hiçe sayarak reddediyoruz mu diyecekler.

Bunu birlikte göreceğiz.

Hepimize daral gelmeden devrimci bir kalkışma yaşarız belki.

Kim bilir?

Yoksa birlikte beton kemirmeye ve üstümüze kırmızı kar yağmasını beklemeye başlarız ki oradan asla çıkış yoktur.

[email protected]