Daha yeni başlıyoruz…

-Ne olacak ağabey, geri sayım başladı. Ortalık karmakarışık buradan ne çıkacak kestiremiyorum.

-Sessiz milyonları duyamıyoruz, meydanlara çıkmak istiyorlar ama önleri kesiliyor. Karşılarında askeri, polisi, yandaşı, televizyonları, gazeteleri ile kâğıttan kaplan bir güruh var. Bildiri dağıtıyorlar ya yasaklanıyorlar, ya saldırıya uğruyorlar, konuşuyorlar hakaretten ya içeri atılıyorlar ya haklarında dava açılıyor. Akla gelen her tür yoldan ‘Hayır’ demek yasak. Mitingler bile yasaklanıyor. Kapalı salon toplantıları yasaklanıyor. ‘Hayır’ çadırları paramparça ediliyor, sokak ortasında insanlara meydan dayağı atılıyor. Polis seyrediyor, yargı seyrediyor. Hele Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde kaymakamlar, valiler, belediye başkanları açıkça halkı tehdit ediyorlar.

-Çivisi çıkmış durumda işin.

-Korkuyorlar. Uçan kuştan, esen yelden, açan çiçekten, akan sudan, yağan yağmurdan, doğan güneşten korkar gibi. ‘Evet’ diyenler ‘Hayır’ diyenlerin seslerini bile duymaktan nefret ediyorlar. Tapınma zirve yapmış durumda. Aşsızmış, işsizmiş, yoksullukmuş, talanmış, yalanmış filan umurlarında değil. Ülkenin varını, yoğunu ve milyarları iç edenlerin kendilerine sundukları iki lokma ekmeğe vicdanlarını pazarlıyorlar.

-Tapınma dediniz ya galiba insanlık tarihinde böylesi görülmedi.

-Görüldü. Yalanla kurulan imparatorluklar, diktatörlükler var. Tamamı din ve ırkçılık soslu. Bizdeki güruhun örnek aldıkları ve neredeyse süreçleri bile örtüşen diktatörlükler. Almanya ve İran’da yaşananlarla bugün bu topraklarda yaşananlar arasında binlerce benzerlik var. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama bu iki kalkışma yakın tarihler oldukları için anlaşılması daha kolay olanlar.

Hitler seçimle geldi. Sonuçları insanlık için yıkım, kayboluş, savaş, kan ve ölüm, 1979 tarihinde İran ‘evet’ dediği için şeriatın pençesinde can çekişiyor. Toplumsal dibe vuruş, çürüme, dine ve onun ‘esaslarına’ esir edilmiş koca bir uygarlık.

-Bir insan bile bile nasıl esareti onaylar, nasıl kul olmayı seçip özgürlüklerine kelepçe takılmasını kabullenir?

-Erdem, şeref, haysiyet ve vicdan ölünce emir kulu olman kolaydır.

-Ya bizimkilere ne demeli ağabey. Seslerini çıkarmayan zavallılardan söz ediyorum. Adlarına ‘sanatçı, oyuncu, yazar, çizer’ filan deniyor. Hiçbir şey olmamış, olmayacakmış gibi davranıyorlar.

-Bu konu beni küfürbaz ediyor. Utanma eşiği atlanmış. Sanki oynadıkları oyunlar, çektikleri filmler, yazdıkları şiirler, romanlar, öyküler, çizdikleri karikatürler, yaptıkları danslar, söyledikleri şarkılar özgürmüş gibi, sanki sanat ve sanatçılar ötekileştirilmemiş, düşman ilan edilmemiş gibi, sansür, yasaklama yokmuş gibi ve sanki cami avlularından çıkıp gelenler sanat alımlayıcılarıymış gibi.

Çıkarcılık, bencillik ve cahillik kuşatmış akıllarını ve korku.

-Utanç verici.

-Dahası var bunlar asıl utancı yarın her şey kaybedildiğinde bu ülke insanlığının önüne çıkarken yaşayacaklar.

-Kaybedince ne olacak ağabey.

-Kazanınca da kaybedince de aynı şey olacak. Daha çok üretmemiz gerekecek. Barışı, eşitliği, kardeşliği, özgürlüğü, uygarlığı haykıran, aşkı haykıran ürünlerle bezemeliyiz hayatı.

Adaletsizliği, iç etmeyi, talanı, yalanı, doğa ve çevre düşmanlığını yere çalan, aydınlanmayı ve bir arada yaşamayı seslendiren, gericiliği dibe çakan, laikliği haykıran ürünler.

Daha yeni başlıyoruz.

-Daha yeni başlıyoruz. Bu pis kumpası bozmanın umarı bizim elimizde.

-Bizim ve bize ışık tutan örgütlenmiş onurlu, erdemli çoğulun.

Şimdiden işe koyulma vaktidir.

‘Ya devlet başa ya kuzgun leşe’ diyenlerin karşısında barikat kurmanın oyununu, romanını, şiirini yazmalıyız, şarkısını, resmini, filmini ve dansını yaratmalıyız.

Yoksa yok olacağız.

[email protected]