Cahiliye…

Hepsi aynı cümlelerle söze başlıyorlar.

Başbakan, Cumhurbaşkanı, Hüseyin Çelik, Bülent Arınç koro halinde “bu gelişmeler tarihe kalacak” diyorlar.

İyi de gelecekteki tarihçiler bugüne baktıklarında neler görecekler acaba, 90 yıllık bir ülkenin talancılarca istilası kaçının konusu olacak, kaçı hırsızlığı-rüşveti-din tacirliğini-yokluğu-yoksulluğu belgeleyecekler?

Bilinmez.

Ama bu iş kafatasçı tarihçelere kalırsa bunların istediği olacaktır.

Tüm yaşananlar tersinden okumalarla yazılıp, gerekçelendirilip bugünün siyaset cambazları aklanıp haklı çıkarılacaklardır.

Kimsenin kuşkusu olmasın, işlerini iyi yapıyorlar.

Paralı askerler gibi yemlenmiş olanlar, her şeyi tersine çevirmek için gecelerini gündüzlerine katıyorlar, her gün yeni bir senaryo ile ekranlarda boy gösteriyor, gazetelerine manşetler atıyorlar.

Kasaları-kutuları-veletleri unutturmak için kırk takla atıyorlar.

Hırsızlıkları belgelenmiş bakanların adını anan yok, adamların hangi inde olduklarını bile bilmiyoruz.

Rüşvetçilerin, işadamı kılıklı tezgâhçıların, onların kulu olmuş bürokratların, belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, inşaat şirketlerinin, finans kuruşlarının, bankaların kimler olduğunu kaç kişi biliyoruz?

O ilk operasyon dosyalarının ve üstleri başbakan emriyle örtülen diğerlerinin içinde neler yazılıydı, hangi belgeler vardı?

Daha kaç bakan-vekil-bürokrat ve işadamı yakayı ele verecekti, kaç din taciri madrabaz tüm pislikleri ile ortaya dökülecekti.

Yiyiciler ve hırsızlar toplam kaç kişiler?

Bunlar, yanıtları gizlenmiş sorular!

Parlamento da ‘hırsızlık bahsi’ konuşulduğunda tekme tokat saldıranlar, küfürler, tehditler savuranlar bu yankesicilerin türevleri olabilirler mi?

Ya kefen giyip ortalığa dökülenlere, ‘Hepimiz birer Bilaliz’ diye pankart açanlara, ceplerine konan üç kuruş için onurlarını satıp meydanları doldurarak yalan nutuklara alkış tutanlara ne demeli?

Peki, ‘yedi ama çalıştı’ diye tapınanlar, ‘Allah’ın vasıflarını taşıyor’ deyip tapınmayı peygamberlik mertebesine taşıyanlar, halife ilan edenler, adamın dokunduğu yeri öpenler, açılışta kullandığı makası ziyarete açanlar, beş vakit namazda ‘Allahlım sen başbakanımızı şerden-iftiradan-yalandan koru’ diye dualara duranlar suç ortakları olabilirler mi?

Bizler hırsızı ve hırsızlığı savunmanın suç olduğunu biliyoruz.

Yanılıyor muyuz?

Sahtekârlıkları evirip çevirip tarihçilere havale etmek insanın akıl ayarlarıyla oynamaktır.

Orada durun.

Artık bu ülke, hırsız ile madrabazın ayırdına vardığı gibi akıllı ile akılsızın da ayırdına vardı.

Şimdi zorda olan, ülkeyi talan etmek için örgütlenmiş olan cehaletin ta kendisidir.

[email protected].