Bizimkilere...

Bu günlerde setten sete koşturuyorum.

Bir yanım çiçeklenmiş bir umut,  bir yanım savaş, kan, gözyaşı, hüzün.

İki ayrı film KAOS ve MEZARCI.

İkisi de şu güneşi kararmış  günlerde  birer ışık.

Haftanın üç günü Antakya-Defne’nin serin suları yağıyor üstüme, diğer günler Muğla Dalaman’ın güneşi.

Gericiliğin lağım çukurundan ‘sanat’ adıyla taşan pisliğe inat, hayatı yeşerten bu iki ayrı film dilerim sinema seyircisine sevinçler taşıyacak.

Dileğim; bunca sıradanlığın, komedi diye yapılan basitliğin, bireysel aklın gömüldüğü çıkmazın, ’tarihi’ diye adlandırılan yalan-dolan kurgulamaların, fantastik denip popüler dayatmanın silahı olmanın karşısında bu iki farklı ses  birbirini bütünlerler ve açılan bu yeni kapıdan yeni üretimler dolarsa bahçemize ve  emeklerimiz heder olmaz.

Filmler ay sonu bitecek. 

Ardından Ermenistan’da insan kaçakçılığını ve çağın vebası çağdaş köle tacirliğini anlatan başka bir filmin içinde olacağım.

Kısacası kendi yolculuğumda mutluyum.

Oyunlarla sahnelerde olmak, setlerde istediğim ürünlerin bi parçası olmak bestelenmeye hazır uzun soluklu bir şiir gibi.

Ama ülkem zulüm içinde kıvranıyor.

Haklı çıkmak bazen kötüdür.

Bunlar daha yolun başındayken,ülkeye ve yurttaşlara yaptıklarını  ‘Vicdanlarınız körelmiş. Onur ve şeref yoksunu bir kara akla teslim olmak yalana yenilmektir’, ‘Din simsarınız, paraya tapınıyorsunuz.’ dediğimde tüm yandaş sürüden küfür üstüne küfür yemiştim.

Aradan 14 yıl geçti.

Şu tecavüz adıyla hayatımızı hiçleştiren irin günlerini yaşadıkça, geri dönüp yazdıklarımı okuduğumda eksik kalan yüzlerce şey olduğunu görüp kendime kızıyorum.

Sanatın suskunluğu daraltıyor yüreğimi.

Şiirin sahipsizliği, öykünün yavanlığı, romanın yoksulluğu, tiyatronun gerçeğini yitirmeye yüz tutuşu, resmin renksizliği, şarkıların ağıtlaşması, dansın ritm bozukluğu, heykelin ağlaşması öfkemi kışkırtıyor.

Kızıyorum bizimkilere!

Kendini aydınlanmacı sayıp, bu aşağılık sistemin parçası olanlara, yemlenmek için kırk takla atanlara, şaklabanlara, hinlik ve hainlik içinde tapınmayı yüceltenlere, savaş bezirganlığında yarışanlara,, para uğruna arsızlaşanlara, şarlatanların kulu kölesi olup suskunlaşanlara, talanı ve yalanı alkışlayanlara biriktirdiğim milyonlarca sözcüğüm var.

Acıları bal eyleyenlere, yaşamayı erdemli kılıp onurlarını birleştirenlere, teslim olmayıp haykıranlara, halkların hüzünlü yüreğine tutunup başlarını gökyüzüne dikenlere, ürettiklerini ortaklaştıranlara ise sevinçler doluyum.

Anlayacağınız bir yanım öfke bir yanım bahar bahçe.

Bu satırları gürül gürül akan bir çağlayandan üstüme sıçrayan serinliğinde, yağmura durmuş koca bir gökyüzünü benden gizleyen bin yıllık bir Defne ağacının altında yazıyorum.

Yeter.

Kaldırın başlarınızı, çocuklarınıza hesap verecek günleriniz geldiğinde sığınacak bir  ağaç gölgesi bile bulamayacaksınız.

Yıkılır bu saltanat ve ilk yenilen siz olursunuz.