Biz kazandık…

Çaldığımız her kapıda, toplantılarda, kahvehanelerde, meydanlarda "neden aday oldunuz" ve "niye bağımsız adaysınız" sorularına verdiğim yanıtlar, yurttaşları ikna etmiş olursa mutlanacağım.

Sabahın ilk saatlerinde, iş ve okul çıkışlarında ellerinde bildiriler, gazeteler dillerinde eşit ve özgür bir gelecek olan yüzlerce komünist genç yürek ise daha çok mutlanacak.

Vicdanlarını, onurlarını koyuyorlar kara taşın altına ve en yüksek sesle yurt sevgilerini haykırıyorlar.

Yaşıyorum meydanlarda; bir yanda tüm sistem partilerinin curcunası öte yanda kırmızı önlükleri, gazeteleri ve insanlara uzatılan dost elleriyle örgütlü bir değiştirme sevdası.

Liseliler var içlerinde 15-16 yaşında, kızlı-erkekli gelincikler gibi gülerek sevinçler saçıyorlar geleceğe.

İşçiler var, emekliler var her biri alnı apak bir sevda. Yaşadıklarından öğrendiklerini savuruyorlar hayata.

Büyük bir gedik açıyorlar düzenin ta orta yerine.

Dileğim, örgütlü bir hayatın bilim ve sanatla kuşatılmış bir zenginlikle ülke geleceğine el koymasıdır.

İşçisi, emekçisi, öğrencisi, kadını, çocuğu, doğası, sokak hayvanlarıyla özgür ve eşit, adaletli yani mutlu bir ülke kim istemez ki?

Anneme anlattım, "Babanın seksen yıllık düşüydü" dedi, güldüm.

Düş büyüyor oysa ve gerçeğe dönüşmesi için, daha öyle uzunca yıllara tahammülümüz kalmadı.

"Dünden beter" dedim anneme, "ülkem kan ağlıyor, yok ediliyor dünü ve geleceği. Sizi, babamı, aldığınız eğitimleri, yaşam biçimlerinizi, laiklik inancınızı ezip geçiyor, hepimizi hiçe sayıyorlar."

Sustu uzunca ve "Baban haklı çıktı, cehaleti örgütlediler ama bil ki uzun ömürlü değildir, önce bizi sonra birbirlerini yerler" dedi.

Telefonu kapadım, balkona çıktım, Beethoven’in 9. senfonisini dinliyorum, son ses, babam duymuştur.

Aydınlanma ateşinin orta yerindeydi. Köy Enstitülü her öğretmen gibi çantasında birden fazla kitap, yüreğinde milyonlarca nota, aklında milyarlarca mutlu çocuk olan bir adam.

Rus dili edebiyatına vurgundu, Maksim Gorki için "Ailemizden biri gibi, aynı pınardan su içiyoruz" demişti.

Öğretmenimdi. İlkokulda bayramlarda bana "bunu oku" diye verdiği şiirlerin Ortaokul son sınıftayken Nâzım şiirleri olduğunu ve hepsinin hiç yanından ayırmadığı günlüğünde yazılı olduğunu anlamıştım.

Yasaklı komünist ozan, babamım akıl yoldaşıydı.

Oyunlarımın ilk gösterimine gelmeyi severdi. Kuliste arkadaşlarım akide şekeri paketini görünce onun salonda olduğunu anlarlardı.

Hayatı hep sürgünler içinde yaşadı. TÖS örgütlenmesinin temel taşlarından biri olduğunu öğrendiğimde “Bilimsel ve laik eğitim gericiliğin olduğu her ülkede tehlike altındadır, kavga etmezsen kaybedersin” demişti.

Senfoni bitiyor. Haliç’e doğru dalıyor gözlerim, "Bin kocadan arta kalan İstanbul" düşüyor aklıma.

Kültürel tüm dokusu, ortak yaşamı talan edilmiş yedi tepeli şehir mutsuz, ülkem gibi.

Gün sayıyoruz seçime.

Kaosun kapı aralığında yağmur bile delirdi, yalan büyüdükçe şimşekler çakıyor içimde.

17 adayız, 17 yoldaş.

İşçi, emekçi, aydın, örgütlenmiş ve vatanları için sevdalarını binlerce yoldaşıyla birlikte haykıran 17 insan.

Ülke 81 milyon.

Duydular mı bizi, emin değilim.

Herkese iş ve aş, herkese mutluluk ve eşitlik, herkese aşk ve sevinç, herkese özgürlük ve sanat istediğimizi biliyorlar mı?

Sokak aralarından tuhaf şarkılarla tuhaf anonslar taşıyor üstüme.

Gülüyor ellerim.

Bilmiyorlar biz kazandık.

Örgütlenin değiştirelim diyen vicdanlı gençler, işçiler, emekçiler kazandı.

Babam kazandı, annem kazandı.

Şimdi büyük bir çukur kazıp, bu düzenin üstüne kara toprak atma zamanıdır.

"Derine daha derine."

Şimdi yeni senfonilere gebe gelecek günler. Yeni romanlara, yeni oyunlara, yeni şenlikli bir hayata, daha çok vicdanlı yurttaşın birlikte kuracağı ortak sofralara, saf olup meydanlara taşacak daha çok örgütlü sevdaya.

Biz kazandık.

Düzen kaybetti.

 

[email protected]