Bellek...

Egenin sıcak güneşi alnımı yakıyor.

Ilgın ağaçlarının altında yüzümü yıkıyorum serin rüzgarlarla, sonra yüzükoyun uzanıyorum gökyüzünün bağrına, kuş kanatları gibi rahatlıyor hasta yüreğim.

Adları değiştirilen sokakları dolaştım dün.

“Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı” kimlerin canını yaktı ki adı “Kocareis Sokağı” oldu anlayamıyorum!

Yurdun her yerinde toplumsal değerlerin bir bir içi boşaltılıyor, şaşırmıyorum.

Bunlar, çiçeklerin de, ağaçların da adlarını değiştirler bu gidişle.

Begonviller, fuşyalar, Japon gülleri, zakkumlar, okaliptüsler tuhaf tuhaf arabi isimlerle adlandırılırsa şaşmamak gerek!

Ad değiştirmek hep yaşama, yaşanmışlığa, değerleri ortaklaşmış toplumların belleklerine saldırganlık gibi gelir bana.

Büyük kentlerde bu vahşi saldırganlık daha da belirgin.

Sokak-mahalle adları değiştiriliyor.

Bir aklı evvel çıkıyor ortaya teklifte bulunuyor ve bin yıllık ad çöpe atılıyor.

İstanbul ve Ankara kentsel üleşimlerin en yoğun olduğu iki kent olarak, ad değiştirme geriliğinden en çok payını alan yerler.

Gazete haberlerine göz atıyorum her sabah, durduk yerde yüreğim kabarıyor.

50 yıldır tiyatromuza alnı ak üretimlerle katkı sunmuş AST (Ankara Sanat Tiyatrosu) artık çıkmazları yaşıyor.

Geçen yıl yine bu vakitler, benzeri haberler çoğalmış, önlemler alınmaya çabalanmıştı.

Dostlarımı arıyorum birer birer.

“Bitti bu iş, deniz tükendi, artık Ankara'da bir özel tiyatronun yaşaması mucizelere bağlı” ortak görüşü çoğalıyor kulaklarımda.

İnanamıyorum.

Ya da inanmak istemiyorum.

Bunca yıl, yaşamı değiştirme mücadelesine ev sahipliği yapmış bir kurum, nasıl tarih olacak?

Elektrik, su, vergi borçları, sigorta borçları, salon kirası salonunun kapatılmasına neden olan asıl etkenler değil elbette.

AST, yetkin oyuncularının Ankara'yı terk etmesiyle uğramıştı asıl kan kaybına.

Yaklaşık 15 yıldır sanatsal üretimler konusunda da inişli-çıkışlı sezonlar yaşadı..

Bu süreçte Rutkay Aziz'in, Altan Erkekli'nin ve AST geleneğinden hayata katılmış meslektaşlarımın çabaları da karşılığını bulamadı.

“Vergi borclarının bir kısmını ve salon kirasını üstlenen” Çankaya Belediyesinin de kurtarıcı olamadığı anlaşılıyor.

Olamazdı.

Ankara kent yönetimi bir kara akıllıya teslim edildiğinden beri, sanata tüküren yobazın yok etme uygulamaları, AST'a ve kentteki tüm sanat alanlarına asıl darbeyi vurmaya başlamıştı çünkü.

Kentte çağdaş yaşam ruhunu yitirdikçe, kendini sanatsal etkinliklerden öteleyen öbekler çoğaldı, salonlar kapandı, galeriler kapandı, sanat alanları birer birer eridi, yok oldu.

21. yüzyıl Türkiyesi başkentinin, halen bir kültür merkezine sahip olamamasının asıl nedeni de bu olsa gerek.

İ.Melih, aynen Başbakan gibi sanatı, sanatçıyı sevmiyor.

Bunun birçok göstergesi var.

Her ikisini de herhangi bir sanat etkinliğinde 'izleyici' olarak gören varsa, beri gelsin!

AST salonu, yıllardır aynı binanın üstünde hizmet veren Asrın Kürk Evi'nin malı.

Yani 50 yıllık bir Tiyatro yaşanmışlığının mülk sahibi, bir kürkçü dükkanı!

“Kirayı ya üç katına çıkarın, yada çıkın” diyen mal sahibinin asıl niyetini elbette sorgulamak gerek.

Ancak anlaşılıyor ki, yıllardır süren dostluk ilişkisi zedelenmiş-örselenmiş!

Niyet ise ortada.

Bina yıkılacak ve yerinden bir alış-veriş merkezi yükselecek.

Buna İ. Melih ruhsat verecek.

Kent insanları ise o alış-veriş merkezini dolduracaklar!

Peki, AST adı kapıda bir tabela olarak mı kalacak, yoksa silinip yok olup gidecek mi?

Ankara'nın yüzünü aydınlığa, çağdaşlığa dönmüş insanları, Ankaralı yurtseverler, emekçiler, alınlarında geleceğin güneşini taşıyan gençler, o salonu yıllardır yaşatan tiyatro izleyicileri, AST dostları bu duruma seyirci mi kalacak?

Birlikte göreceğiz.

Şimdi, ılgın ağacının gölgesi dar geliyor bana, kendimi Ege'nin serin sularına bırakıyorum.

Bu gece, bir grup köylü ve balıkçı arkadaşla birlikte 'Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı' tabelasını söküldüğü yere çakma isteğim var.

İçimdeyse, AST salonundan hayata katılan onlarca oyunun replikleri dolaşıyor.

[email protected]