Beberuhi...

Yargıtay 'Cihaner davası' ile ilgili kararını açıklayınca anladık ki, beyefendi kendini yargının da başı sanıyor.

Kafasında kurduğu süreç kendi istekleri doğrultusunda işlemeyince, çıldırıyor!

Benim gördüklerimi, tüm ülke yurttaşları da gördü sanıyorum.

Olaydan hemen sonra yapılan AKP grup toplantısında kaşı-gözü-sözü oynamaya başladı.

Bu gidişle, adam tikler edinecek.

Yazık.

Her konuşmasında, mesela sağ kaşı sürekli inip-kalkan bir başbakan düşünüyorum da, gerçekten komik olurdu!

Anlayacağımız işin çivisi çıkmış ki, bir hiddet bir celallenme demeyin gitsin.

Beyefendinin kürsüden lanetlediği yüksek yargının adı 'Yargıtay'dır.

Dünya'nın hangi ülkesinde olursa olsun başbakan olarak, bir mahkemenin verdiği kararlarının üstüne çıkıp tepinmek, kendi ülkesinin yargı güvenliğini, saygınlığını hükümet aracılığı ile ayaklar altına almaktır.

Amaç da bu olsa gerek.

Ezip-çiğneyip yok etmek, siyasal yandaşlarının gözünde hukuku aşağılamak, küçük düşürmek, hiçe saymak.

Bu durumu ülke yurttaşları olarak bekliyorduk.

Galiba bu yüzden pek şaşırmadık.

Ama, Yargıtay kararının açıkladığı günün gecesi, TV izleyenleri daha büyük saygısızlıklar gördü!

Beyefendi'den cesaret alan bir dizi 'Beberuhi' kılıklı gazeteci- hukukçu- dinci-yobaz-liboş tayfa, büyük korolar halinde aynı nağmeyi dillendirdiler.

“Bu karar yasalara uygun değil, hukuk çiğnenmiştir.”

Hele TRT ekranlarında adını, sanını ilk kez duyduğumuz 'değerli hukukçular' vardı ki, Yargıtay'ı ve kararlarını yerin dibine geçirme yarışına girdiler.

İçlerinden birini yıllardır tanıyoruz.

Ilıcak ailesinin iftihar ettiği ve ülke sağının, gericiliğinin, ırkçılığının bağrına basıp besleyip, büyüttüğü Nazlı Ilıcak.

Kadının ağzından sol'a karşı, Cumhuriyet ve kuruluş felsefesine karşı, kin ve kan damlıyor.

Siyasi geçmişi, eli kanlı, vurguncu, çeteci, kara para aklayıcı ve daha bilmem neci bir sürü şey ile özdeş bu küçük hanım, AKP denince titremeye başlıyor, Recep denenci secdeye varıyor.

Şimdi de yüreğinden vurulmuş gibi, inliye inleye bağırıyor!

“Bu karar hukuk dışıdır ve AKP'ye karşı alınmıştır, yargı siyasallaşmıştır”

Titrek ve sinir bozucu vurgularla süren konuşmasıyla, kararı alanları infaz edip canlarına ot tıkıyor!

Tehditler savuruyor.

“Şimdi birileri seviniyorlar, ama söylüyorum son gülen iyi güler”

Bunu söyleyen bir vekil eskisi-gazeteci-yazar kimliği olan bir yurttaş.

Aman ne yurttaş!

Hadi geçmişini tek tek eşelemeyelim üstümüze bir yığın pislik saçılır, ancak yakın tarihle ilgilenenler bu küçük hanımı iyi tanırlar.

Merve Kavakçı denen, başı ve beyni türbanlı bir zavallının elinden tutarak, Parlamentoya sokmuştu.

Çıkan tartışmalarda din bezirgânları gibi nutuklar çekmiş, “türbana özgürlük” eylemlerinin vazgeçilmezi olmuştu.

O gün sığındığı dinci gericiliğin bağrındaki yerini, bir daha sökülüp atılamayacak bir biçimde sağlama almıştı!

Bugün de sorunuz, 'yine aynı şeyleri yapmaya hazır' olduğunu söyleyecektir.

Şimdilerde Çalık grubunun gözdesi ve elbette AKP'nin amansız savunucusu.

Burası tamam bunu anladık da, bu hanım nasıl oluyor da tüm TV tartışma programlarının vazgeçilmezi oluyor?

Hem de çoğunlukla Doğan medya grubundaki programların.

Ortada bir anlaşma filan mı var, yoksa kadıncağız çok mu yetkin?

Bunu anlayamıyorum.

Her konuda 'bilgi sahibi' belki ondandır.

Belki de tartışmaları anlamsız laflarla boğma, sönümlendirme, içeriğini öteletme yeteneği var ondandır.

Ama bana usanç geldi.

Aynı edayla, aynı cümlelerle ve kıt akıl yanıtlarıyla, aynı aşağılama ve hor görme tavırlarıyla bu hanımı ekranlarda görmekten, bir yurttaş olarak utanç duyuyorum.

'Kolayı var kapat gitsin' diyebilirsiniz.

Kapatmak bir yana, bu gidişle evdeki TV'den olacağım. Parçalamamak için, kumandayı eşimin ellerine teslim ediyorum.

Nazlı kadın AKP için herkese ve her şeye bağırıp-çağırıp hiddetlenince, bir an bir yolculuk düşüyor aklıma.

Ustam Tuncer Necmioğlu ile birlikte 2003 yılı Temmuz ayında Antalya'dan İstanbul'a dönüyoruz, bu küçük kadın önümdeki koltukta oturuyor laf geçirmek için yanıp tutuşuyorum. Onun duyabildiğinden emin olduğumuz, bir sürü vurgun-talan-dolan hikâyesi anlatıp adını kullanıyorum, hiç oralı olmuyor. Bir yandan da ustam beni dizginlemeye çalışıyor. “Sakin ol, orta oyununda dalkavuk karakteri Beberuhi tiplemesini unutma. Sen söylersin o güler, sen gülersin o gürler, adamı sinir eder”

Ustamı dinliyor bir an susuyorum.

Pişkin şey, dönüp Necmioğlu'na başıyla selam veriyor, bana da pis pis sırıtıyor.

Nasıl bir sıradanlıkla karşı karşıya olduğumuzu, o gün daha iyi anlıyorum.

[email protected]