Avuntu…

Artık sokaklarda, vapurlarda, metrolarda filan insanlar birbirlerinin yüzlerine bile bakmıyorlar.

Kaşlar çatık, alınlar gergin.

Dokunsan ya küfür edecekler, ya imdat diye çığlık atacaklar.

Hiçbir yurttaş bir diğerine güvenemez olmuş.

Aynı gökyüzünün altında mezarsız ölüler gibi dolanıp duruyoruz.

-Nasılsın?

-Memleketten iyiyim.

-Ya sen?

-Bende öyle ama üstüm başım kan, yüreğim kanıyor, uyuyamıyorum, gözlerim bile ölüyor, daha ne kadar dayanabilirim bu zulme bilemiyorum.

-İyi olmak zorundayız, her şeye rağmen iyi olmak zorundayız.

-Nasıl olacak bilmiyorum, iyi nasıl olunacak?

Çocuklar yakılıyor aynı şeyi söylüyoruz, istismara, tecavüze uğruyorlar aynı şeyi söylüyoruz.

Kadınlar sokak ortalarında, parklarda taciz ediliyor, katlediliyorlar aynı şeyi söylüyoruz.

İşçiler ölüyor aynı şeyi söylüyoruz.

Gencecik insanların bedenleri parçalanıyor aynı şeyi söylüyoruz.

Memleketin bir yarısı savaşın içinde kıvranıyor aynı şeyi söylüyoruz.

Adaletsizlik, haksızlık, hukuksuzluk, işsizlik, yoksulluk sel olmuş üstümüze taşıyor aynı şeyi söylüyoruz.

Adamlar gazetelerinin manşetlerinden, TV ekranlarından küfürler savuruyorlar aynı şeyi söylüyoruz.

-Kaç yüz bin insan devlet eliyle işinden aşından, ekmeğinden edildi, kaç yüz bin insan evsiz, kaç yüz bin insanın geleceği çalındı, kaç yüz bin insan çaresiz ve kaç yüz bin çocuk ağlıyor biliyor muyuz?

-Bilmiyoruz.

-Yarın ne olacağını bilmeyen 80 milyon insan olmak nasıl bir şey peki, var mı bu sorunun yanıtı?

-Nerede ne zaman bir kahpe kurşuna, bir canlı bombaya denk geleceğiz, nerede bir ateşin içine düşeceğiz?

-Dahası var dört yanımız ateş, kan, barut, dört yanımız ölüm, yakında kuşlar bile uçmayacak üstümüzden, balkon çiçeklerimiz açmayacak var mı daha ötesi?

-Evine ekmek bile götüremeyenler halen şükrediyorlar ama.

-Şükretseler iyi, seni beni, bizler gibi düşünenleri ‘hain’ diye damgalamaktan bir an bile geri durmuyorlar.

-Tapınıyorlar çünkü puta tapar gibi, körü körüne.

-Yalana yenik düşüyorlar, yok hayır hayır yenik düşmüyorlar, yalanla yaşamaya alıştırıldılar, bu yüzden rahatlar, çünkü daha iyi nasıl olunur, daha iyi nasıl yaşanır bilmiyorlar,  mesela demokrasi nedir bilmiyorlar, özgürlük-eşitlik-barış nedir bilmiyorlar. Bu kelimeler tarih kitaplarından bile siliniyor, üstleri çiziliyor, yok ediliyorlar. Yeni doğan çocuklar bu kelimelerin karşılıklarını sözlüklerde bile bulamayacaklar.

-Kim demişti anımsıyor musun ‘Toplumlar yoksullaştıkça önce dinler tarafından kuşatılırlar’ diye.

-İyi güzel ama burada kuşatmanın ötesi var, burada aynı şeyleri düşünen milyonlar var, aynı inanç kaynağından emziriliyorlar.

Biri çıkıp ‘idam’ diyor hepsi birden ‘idam’ diye bağırıyorlar, biri çıkıp ‘vatan haini’ diyor hepsi birden uluyorlar, biri çıkıp ‘dün öyleydi bugün böyle’ diyor, hepsi çıkıp aynı yalanı fışkırtıyorlar.

-Sen paylaşıp duruyorsun, ‘örgütlenmiş cehalet en büyük düşmanlıktır’ diye ya bazen ne kadar yukarıdan bir bakış bu diye kızıyorum ama insan ölümlerini, doğa katliamlarını, savaşları, ırkçılığı, tecavüzleri, istismarları, tacizleri alkışlayanları görünce susuyorum.

-Biliyoruz bu böyle gitmez, gidemez, bugün kendi vicdanlarına yenik düşüp yalanın esiri olanlar yarın insanlıklarını da kaybedeceklerini anlayınca; erdem denen, onur denen, haysiyet denen, şeref denen şeyleri anımsayacaklardır.

-Dilerim. Ülkenin en değerli mal varlıklarına el koyuyorlar. Bir çete gibi gasp ediyorlar. Önümüz referandum bunca soysuzluğa bu halk nasıl yanıt verecek göreceğiz.

-Umut iyidir, aklı sevinçli tutar ama yalnızca ‘Hayır’ demenin yetmeyeceğini anlamalıyız. Yoksa kurtuluş yok. Mavi bir gökyüzü altında gülüşler içinde olmayı hep seçimlere havale eden bir ülkeyiz, yenildikçe yenisini bekleyen bir ülke.

-Seçimler yoluyla yenildikçe yenisini bekleyen yine yenilir. İnsanlık tarihinde sandıktan çıkarak hayat bulmuş gerçek demokrasinin yaşandığı tek ülke yok. Ancak örgütlenip diklenenler kazanırlar.

-Biz neresindeyiz bu diklenmenin?

-Ortasında, tam ortasında Kiraz ağaçlarının altında.

[email protected]