AST 50 yaşında…

Sevgili Âsaf Çiğiltepe, değerli büyüğüm,

Size bu mektubu 2012 yılının Aralık ayının ilk haftasında yazıyorum.

Sizlerin İstanbul’dan gelip Ankara’da AST adıyla bir topluluk oluşturmanızın üstünden tam 50 yıl geçti.

Ülkem gericiliğin ve ırkçılığın kuşatmasında esir edilirken, halklar boğazlaşmaya, hiç edilmeye, ötekileştirmeye sürüklenirken, yobazlık savaş çığırtkanlığı yaparken, sanat alanlarımız ve tek tek sanatçılarımız düşman ilan edilirken, bize bıraktığınız AST için sizi yeniden ve inatla alkışlayarak selamlamak istiyorum.

Çok değil üç yıl önce, ‘Bitti bu iş, buraya kadarmış, seyirci yok, salon kirası bile verilemiyor, binlerce lira borç var, olacağına bak perde kapanıyor, yazık oldu yazık, koca bir tarih yok oluyor’ sözleri ortalarda dolaşmaya başlamışken ‘Hüzün’ adlı yazımda şöyle yazmıştım: “Sindiremiyorum. Öfkem paramparça!

Bu ülkenin alnı ak namuslu yurttaşları, o salonda sevince, hüzne, öfkeye yatmış binlerce seyirci, ey onurlu çoğunluk, neredesiniz?

AST deyince saygıyla ayağa kalkanlar, yan yana gelip saf olanlar ve de sahnesinden birer yıldız gibi yaşama kayan a dostlar, neredesiniz?
Neredesiniz AST’ın kapısında Âsaf Çiğiltepe, Gorki, Brecht, İbsen, Gogol, Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Kerim Korcan, Güner Sümer, Oktay Arayıcı, Oktay Rifat, Uğur Mumcu gibi onlarca yaratıcıyla birlikte, yaşama dair selam duran insanlık?

Emekçiler, gençler, yurtseverler, gerçeğin iz sürücüleri neredesiniz?

Alkışlarınızın hapsedilmesine, üstüne dozerler sürülmesine, ezilip yok edilmesine, şarkılarınıza kelepçe vurulmasına, umutlarınıza kül atılmasına nasıl seyirci kalırsınız?

Yoksa o salon 47 yılık bir hüzne mi eşlik etti?”

Bu imdat çağrısı, seslendiği alandan yanıt bulamamıştı.

Eski AST emekçilerinden birkaçının katkısı dışında, Çankaya Belediyesi kira giderlerini üstlenmiş biraz olsun tiyatronun nefes alması sağlanmıştı.

Ancak olacak gibi değildi!

Sahne üstü can yitirmiş, estetik ve politik düzey düşmüş, vergi ve sigorta borçları dağ gibi büyümüş daha da önemlisi seyirci AST’a karşı ilgisini yitirmişti.

Tiyatronun yönetimini zorunlu olarak devralmış genç arkadaşlar hayatın her alanına yöneliyor, bir geleneği yaşatmak için didinip duruyorlardı.

Her Ankara yolculuğumda yanlarına uğrayıp dertlerini dinliyor, umarsız geri dönüyordum.

Onurlu ve erdemli bir tiyatro tarihinin, dahası ülkemiz için önemi tartışmasız olan bir okulun kapanıyor olmasına seyirci kalmak can acıtıcıydı.

17. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivaline gittiğim 22 Kasım 2012 günü de tiyatroya uğradım.

İnanılmaz ama, AST emekçileri tiyatroyu küllerinden yeniden yaratmışlardı.

Daha dış kapıdan girer girmez yenilik adeta haykırıyor. Yıllardır binanın bulunduğu apartmanın kömür deposu olarak bildiğimiz izbelik yıkılmış ve yerine bir fuaye yapılmış, hem de yurtdışı turnelerinde konuk olduğumuz tiyatroların dinlenmeliklerini aratmayacak kadar başarılı, duvarlardan düne ve bugüne saygı taşıyor üstünüze.

Salon pırıl pırıl bir kızıllık, operanın deri koltukları inci gibi dizilmiş, teknik malzeme olabilecek en üst sınırında, onlarca spot adeta yüzünüze gülümsüyor.

En önemlisi ise, Aziz Nesin ustanın ZÜBÜK adlı oyunu ile başlayan seyirci tırmanışının SELAMÜN KAVLEN KARAKOLU ile doruğa tırmanması.
Yücel Erten ustanın Aziz Nesin’den derleyip sahnelediği oyun AST’ın ve bizlerin yüzünü güldürüyor. Her şey eskiye o güzelim günlere dönüyor, seyirci gişe önünde kuyruk, aylık biletler tükeniyor, içerde çoğalan alkış sokağa taşıyor.

Oyun kapalı gişe oynuyor.

AST’ın o erdemli kimliğine kavuşması için, gecesini gündüzüne katan başta sevgili Hakan Güven olmak üzere tüm AST emekçilerini sizin adınıza selamlamak istiyorum.

AKP’nin okul salonlarını bile yüzümüze kapadığı, Devlet Tiyatroları, Opera, Bale ve Senfoni için pis kumpaslar kurduğu, İstanbul’da Şehir Tiyatroları’nı iç ettiği bir süreçte bu hiç de azımsanmayacak bir durumdur.

Bülent Akkurt, Güner Sümer, Ayberk Çölok, Tuncer Necmioğlu, Tunca Yönder, Şevket Altuğ, Gündüz Kılıç, Işık Toprak, Togan Tigin, Yurdan Köklü ve Aysan Sümercan ile yola çıkışınız olan 1963 tarihinden bugüne onlarca usta yaratıcıya ev sahipliği, okul görevi yapan AST, bugün tam 50 yaşında.

Fotoğraflarınız, anılarınız, yarattığınız oyunların replikleri salonun bedenine işlemiş, ışıldayarak yaşıyor.

Sevgili ağabeyim,

İyi ki ışık saçan belleğinizin izinizi sürerek yaşayan bir kuşak inatla yaşama, üretme ve tiyatroyu toplumsal mücadelenin içine katma mücadelesi veriyor.

İyi ki tiyatromuz sizin gibi devrimci bir değere tanıklık etti.

İyi ki ürettiklerinizle insanoğlunun mutlu geleceğini selamladınız ve bizlere faşizmin pis oyunlarına karşı diz çökmemeyi, boyun eğmemeği öğrettiniz.

Dostlarım Ankara’da sizleri selamlarken, bizler İstanbul’un ücra köşelerindeki salonlarda seslerimizi çoğaltıp sesinize katmaya çabalıyoruz.

Biliyoruz, perdelerimiz insanlık yaşadıkça açık kalacak ve elbet bir gün bu zulüm bu kahır bitecek ve erdemli onurlu insanlık mutlak kazanacak.

Yaşasın Tiyatro, yaşasın AST.

[email protected]

Fotoğraflar: Yücel Erten ve Erdal Gülver arşivinden
Asaf Çiğiltepe

AST Grevi Erkan Yücel Grev Bildirisini okuyor.jpg

Selamün Kavlen Karakolu