4.yıl…

2013 yılı.

Mayıs ayını Haziran ayına bağlayan bir gecenin alaca aydınlığında, yıldızlar seviştiler bulutsuz bir gökyüzünde.

Düş gibiydi.

Gezi Parkı’nın bağrındaki üç-beş ağacın koca bir ülke olup ayağa kalktığı, çiçekli, kırmızı, yeşil ve bin sevinçli bir düş.

Saklamadık öfkenin aşka dönüşünü, acının isyan olup haykırışını.

Şarkılarımızın, türkülerimizin, danslarımızın, yudumlanan her damla yarenliğin masal olduğu; gündüzlerle gecelerin birbirinin koynuna girdiği, çocuk gülüşlerinin siren seslerine karıştığı, çığlıkların ışık olduğu zamanlar.

Üstümüze şiirler yağdı her gece.

Aynı sabah serinliğine uyandık güneşe, aynı ağaçtan taşan Ihlamur kokularıyla yıkadık yüzümüzü.

Hepimiz aynı bulut olduk, masmavi.

Bir tutam sancı değil, koca bir çınar ormanıydı umut, içinde kızılcık, içinde yaban elmaları ve kiraz ağaçları.

Birleşen sevincin yenemeyeceği hiçbir zorbalık yoktur, hiçbir kör karanlık kaçamaz büyüyen ışıktan.

Çoğaldık Ege olduk, Akdeniz olduk, Anadolu olduk.

Dağlara, ovalara, nehirlere, derelere savrulduk, barış olduk, aşk olduk.

Sonra kömür karası gecelerde acılarımızı kurşuna dizdiler.

Gün ortalarında, gece karanlıklarında vurulduk.

Köpüren suların içinden deli rüzgârlara koşan yılkı atları gibi ter içinde, kan içinde, hüzün içinde savrulduk ölümün toprağına.

Çocuk gülüşlerimizi öldürdüler.

Ethem Sarısülük olduk, öldürüldük.

Mehmet Ayvalıtaş olduk, öldürüldük.

Ahmet Atakan olduk, öldürüldük.

Hasan Ferit Gedik olduk, öldürüldük.

Ali İsmail Korkmaz olduk, öldürüldük.

Medeni Yıldırım olduk, öldürüldük.

Berkin Elvan olduk, öldürüldük.

Sustuk.

Kan susmadı, nefret, kin susmadı.

Mezar başlarında ağıtlar yaktık, mahkeme kapılarında rüzgâr ektik, haykırdık duyan olmadı.

Hançer olup saplandı böğrümüze gözyaşlarımız.

Biz sustuk.

O susmadı.

Şimdi öfkenin koynunda saklıdır sevinçlerimiz.

[email protected]