27 Mart 2011 Dünya Tiyatro Günü konuşması…

Sevgili kardeşlerim, değerli meslektaşlarım, bizlere destek veren değerli dostlar.

Yeni bir Dünya Tiyatro Günü’nde sorunlarımızı dile getirip sizlerle paylaşmak ve bu sorunların çözümleri için ortak bir kavga yolu oluşturmak adına düşüncelerimizi sizlerle paylaşıyor olmak, neredeyse geleneksel bir davranış biçimine dönüştü.

Hayat akıp gidiyor, ama daha bizler ellerimizle bile dokunamadan, birileri hayatlarımızın nasıl olması gerektiğine karar veriyor.

Bugün yalnız bizlerin değil, uçurumdan aşağıya yuvarlanarak bataklığın içine doğru sürüklenmekte olan bir ülke olarak, işçilerin, emekçilerin, işsizlerin, emeklilerin, gençlerin, kadınların, yoksulların toplumsal kaderleri ortaktır.

Sevgili arkadaşlarım,

Artık bu ülke yurttaşının yalana, dolana, fırsatçıya, fesada, ırkçı gerici yobaza, işbirlikçi haine tahammülü kalmamıştır.

Artık bu ülke insanlarının adaletsizliğe-hukuksuzluğa-yandaş kayırmaya-kapı kulu besleme mantığına tahammülü kalmamıştır.

Artık bu ülke yoksullarının işsizliğe, taşeronlaştırmaya, sendikal örgütlülüklerin budanmasına tahammülü kalmamıştır.

Artık bu ülke halkının ‘ben yaptım oldu’ dayatmasına ve Amerika’da yaşayan ağlak bir imam bozmasının emirleriyle idare ediliyor olmasına, tahammülü kalmamıştır.

9 yıldır kültür ve sanat emekçileri için hiçbir şey yapılmamıştır.

Ne devlet tiyatro -opera-bale ve senfonisinde, ne şehir tiyatrolarında, ne de Kültür Bakanlığı bünyesinde çalışıp, eli sanata düşen insanlarımızın özlük haklarında bir tek iyileştirme bile yapılmamıştır

Aksine haklar budanmıştır.

Kültür Bakanlığı, Hükümetin ön gördüğü bütçenin yine en küçük payını almıştır.

AKP hükümetinin bu günkü Kültür Bakanlığı, geçmişte anımsanacak tüm olumsuz örneklerinden daha çok yetkisiz, yetersiz, hükümetinin emirlerini uygulayan ve her meseleye partizanca yaklaşan bir anlayış tarafından yönetilmiştir.

Kültür ve sanat örgütlerinin hiç bir istemine kulak verilmemiş, alanda örgütlenen sendika, dernek, birlik ve vakıf gibi yapılaşmalar düşman ilan edilmiştir.

Bakan beyin hemen her meselede nutku tutulmuştur!

İnsanlık duysun, Alenoia antik kentinin sular altında bırakılmasının sorumlusu AKP olduğu kadar, bu sus-pus olmuş Kültür Bakanıdır.

Hasankeyf antik kentinin üstüne yapılacak Ilısu Barajının sorumlusu AKP olduğu kadar Kültür Bakanıdır.

2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın içinden çıkılamayan işlerinin altına imza koyan AKP olduğu kadar Kültür Bakanlığıdır.

Eğer Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi yıkılıp yerine bir beton yığını dikildiyse, içindeki salon hiçbir uluslararası standarda uymuyorsa bunun sorumlusu AKP olduğu kadar Kültür Bakanıdır.

Eğer Muammer Karaca Tiyatrosu yıkılıp yerine otel yapma aklı ortalarda dolaşıyor ve birileri bunun için geceli-gündüzlü çabalıyorsa, bunun sorumlusu AKP olduğu kadar Kültür Bakanıdır.

Eğer yüzlerce kütüphane özel idarelere devredildiyse ve bu anlamda kütüphaneleri bile özelleştirmenin kapıları aralandıysa, bunun sorumlusu AKP olduğu kadar Kültür Bakanıdır.

Müzelerimizin özelleştirmesine bilet gişelerini özelleştirmeyle başlandıysa bunun sorumlusu AKP olduğu kadar, Kültür Bakanıdır.

Ören yerleri, kültürel kalıtlar, eğer dünden daha değersizleşmişse bunun sorumlusu AKP olduğu kadar, Kültür Bakanıdır.

Eğer Mehmet Aksoy’un İnsanlık Anıtına bu ülkenin Başbakanı “ucube” deyip yıkım fermanı veriyorsa, bu fetvanın karşısında el pençe divan durup yargı kararları, hem de mahkeme başkanı değiştirilerek hiçe sayılıyorsa, bunun sorumlusu AKP olduğu kadar Kültür Bakanıdır.

Bütün AKP’li belediyelerin ellerinde bulunan konferans ve tiyatro salonlarının yalanıyla övünülüyorsa bunun sorumlusu AKP olduğu kadar Kültür Bakanıdır.

Bu anlamda İstanbul Büyük Şehir Belediyesi de uzaktan kumandayla idare edilen bir başkanlık durumundadır.

İstanbul Sahnesi adıyla kamuoyuyla paylaştığı sahne için proje yarışması açmış ancak, o gün bu gündür tek bir adım bile atmamıştır.

Sorduğunuzda bin dereden su getirilmiştir.

Oysa gerçek ortadır, merkezi hükümet gerekli kamulaştırmaya bile izin vermemiştir.

Fatih’de temeli atılan ve kaba inşaatı biten Reşat Nuri Sahnesi de şimdilik bir yalan olmuştur.

Borç batağındaki belediyenin anlaşılan her şeye parası vardır ama sıra salon inşa etmeye gelince bütçe sıkıntısı söz konusudur!

Bu kentin kültürel dokusu talan ediliyorsa, kentsel üleşimlerle yeni rant alanları yaratmak için yıkımlar gerçekleştiriliyorsa, 3. köprüyle doğa ve İstanbul’un geleceği katlediliyorsa, tüp geçit bilinmeyen bir tarihe doğru ötelenmişse, bunların sorumlusu ortadadır.

Bu ülkenin uluslararası standartlara uygun tek opera-bale-senfoni ve tiyatro salonu, şu an önünde bulunduğumuz AKM binasının içindedir.

Bu bina bu gün eğer bir hayalet yapıya dönüşmeye bırakıldıysa bunun tek sorumlusu AKP’dir.

Şimdi buradan bu binayı yıkma emellerini an be an beyan eden kara akıllılara sesleniyorum.

Yıkılması gereken bir kültürel varlık olarak koruma kurullarınca tescillenmiş AKM binası değil, sizlerin kara emelleridir.

Yıkılması gereken sanat düşmanlığıdır.

Yıkılması gereken gazeteci-yazar düşmanlığıdır.

Yıkılması gereken düzmece dosyalarla oluşturulan davalardır.

Yıkılması gereken işçi-emekçi düşmanlığıdır.

Yıkılması gereken insan onurunu zedeleyen o büyük yalandır.

Değerli meslektaşlarım.

İnsanlık tarihi zalime-zorbaya boyun eğmeyen şanlı direniş öyküleriyle doludur.

Bizleri bekleyen de bu ırmakta akmak ve boyun eğmediğimizi, eğmeyeceğimizi tüm insanlığa göstermek olacaktır.

Buradan ülkede ve dünyada sahnelere çıkan-çıkamayan tüm meslektaşlarımın tiyatro gününü alkışlarla selamlıyorum.

Yaşasın boyun eğmeyen insan!

Yaşasın Tiyatro!