YÖK Yasası, üniversiteler ve 12 Ocak

Onur Seçkin'in “YÖK YAsası, üniversiteler ve 12 Ocak” başlıklı yazısı 11 Ocak 2013 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde çıkan haberlerde, YÖK’ün, yeni yükseköğretim yasa taslağı üzerinde son çalışmalarını yaptığını ve taslağın getirilen bu son halini önümüzdeki günlerde MEB’e göndereceğini öğrendik.

YÖK, hazırladığı yasa taslağını Kasım ayı başında internet sitesinden kamuoyuna duyurmuştu. Sonrasında da taslak kamuoyunda tartışılmaya başlandı, çeşitli üniversitelerden, kurumlardan ve akademisyenlerden değerlendirmeler geldi. Değerlendirmelerin bir bölümü, öngörülen “üniversite konseyleri, özel ve yabancı üniversiteler, bilgi lisanslama ofisleri” gibi yapılanmalarla, sözleşmeli istihdam biçimini tüm akademik yapıya yaygınlaştırmasıyla ve atama ile yükselmeleri perfomans değerlendirmeye bağlamasıyla taslağın üniversiteyi tamamen bitirmeyi amaçladığına işaret etti. Değerlendirmelerin bir kısmı ise, dil puanı, kaç dönem rektörlük yapılabileceği, yükselme jürileri gibi kimi ayrıntılara odaklanarak taslağın getirdiği bütünsel tehlikeyi görmezden geldi. Taslağı hazırlayan YÖK üyelerinin istedikleri tam da buydu, ayrıntılara boğulalım, yasanın felsefesini tartışmayalım istendi.

Yasa taslağının temel yaklaşımı üniversiteyi tamamen sermayenin ihtiyaç duyduğu bilgiyi üreten, bunun ötesiyle ilgilenmeyen kurumlar haline dönüştürürken, üniversitedeki istihdam biçimini de piyasadan ithal mekanizmalarla yeniden yapılandırmak olduğu açık. YÖK’ün şu an üzerinde çalıştığı MEB’e göndereceği taslakta kimi değişikler yapması muhtemel. Örneğin daha kurumsallaşmış üniversitelerde oluşturulması öngörülen, rektör atama yetkisine sahip ve içinde şehrin vergi rekortmenini de içeren üniversite konseyleri yapılanmasının yeni taslakta yer almayacağı, üniversite seçim meclislerinin oluşturulacağı basına yansıdı. Taslak üniversiteye kapsamlı bir saldırı anlamı taşırken, A’nın değişmiş ve B olmuş olmasının bir anlamı bulunmuyor. YÖK oldukça yüksek yerden açtığı pazarlıkta, kimi teknik ayrıntılarda değişiklikler yaparak “kamuoyunu dinledik, değerlendirmeler üzerine değişiklikler yaptık” diyecek, sonrasında da AKP’nin tıpkı 4+4+4 yasasında olduğu gibi, birkaç göstermelik geri adımla, yasa ana hatlarıyla geçirilmeye çalışılacak.

Kamuoyuna ve üniversitelere ise bu numaraya aldanmamalı. Üniversitelerin gerçek sahipleri ve toplum, aydınlanmacı ve kamusal bir üniversite için ayağa kalkmadıkça bu yasa taslağı bu içeriğiyle yasalaşır ve bunun faturasını hep beraber ödeyeceğimiz çok açık.

Üniversiteye, üniversiteliye susmanın yakışmadığını, akademiden ses yükseldiğinde bunun toplumdan nasıl karşılık bulduğunu ODTÜ, 2012’nin son günlerinde birkez daha bize gösterdi. Şimdi sırada 12 Ocak’ta yine tarihi bir buluşma var. Akademisyenler, üniversite emekçileri ve öğrenciler, ülkemizin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine 10’u aşkın üniversite öğretim elemanları derneğinin çağrıcılığıyla, çeşitli kitle örgütleri ve sendikaların desteğiyle Ankara’da, “YÖK Yasa Taslağı’na, Piyasacılığa, Baskıya, Gericiliğe Hayır!” yürüyüşünde buluşuyor.

Son yıllarda belki akademisyenler ilk defa bu kadar geniş çaplı bir bileşimle biraraya geliyor ve seslerini duyurmak için sokağa çıkıyor. Cumartesi günü saat 12.00’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi önünde buluşacak akademisyenler ve üniversite bileşenleri Sakarya Meydanı’na yürüyecek ve burada bir basın açıklaması yapacak. Son günlerde piyasa ve gericilik kıskacında üniversitelerimizin yolsuzluklarla, gerici kadrolaşmayla nasıl teslim alınmaya çalışıldığı bir kez daha tartışılmaya başlanırken, Ankara’dan yükselecek ses daha da önemli hale geldi.

Ankara yürüyüşü önümüzdeki dönemde akademiden yükselecek mücadelenin önemli bir uğrağı olacak. Üniversitelerimizin adının gericilikle, şirketlerle, yolsuzluklarla, ne için hibe edildiği belli olmayan lüks otomobillerle değil, aydınlanmayla, yetiştirdiği bilim insanlarıyla ve topluma katkısıyla anılmasını istiyorsak artık durmamalı, Cumartesi günü Ankara’da olmalı!