Öğretmenler(in) Günü (mü?)

Onur Seçkin'in "Öğretmenler(in) Günü (mü?)" başlıklı köşe yazısı 23 Kasım 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Okulöncesi eğitim kurumlarından liselere kadar okullarımızda yaklaşık 820 bin öğretmen görev yapıyor. Ayrıca yaklaşık 300 bin de öğretmen olmaya hak kazanmış ama ataması yapılmayan öğretmen var.
Yarın 24 Kasım. 12 Eyül yönetiminin aldığı bir kararla 1981’den bu yana Türkiye’de Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor 24 Kasım. Her ne kadar emek verdiği öğrencileri kendilerini kutladığında bir mutluluk duysalarda, 24 Kasım darbecilerin bir ‘armağanı’ olduğu için, emekten yana ilerici öğretmenler Öğretmenler Günü olarak kabul edemiyor bu günü. Onlar 1966’da UNESCO tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”nin oybirliği ile kabul edilişinin yıldönümü 5 Ekim’i bütün ülkelerdeki meslektaşlarıyla Dünya Öğretmenler Günü olarak kutluyor.

Darbeciler “halkı uyandıran” öğretmen istemiyordu. 3 bin 854 öğretmeni işinden attılar, binlercesini fiziksel şiddete maruz bıraktılar. Amaç toplumun önünde giden ilerici öğretmenleri sindirmek, yerine kimliksiz bir öğretmen kitlesi koymaktı. O günden bu yana eğitim emekçilerinin yaşam koşulları giderek zorlaştı, öğretmenlik mesleğinin itibarını epey sarstılar. Şimdi de, AKP darbecilerden devraldığı bayrağı taşıyor.

AKP’ye göre “eğitimde nitelik sorununun temel sorumlusu” öğretmenler. Özellikle son Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’le birlikte bir yıldır, eğitim emekçilerine ve öğretmenlik mesleğine karşı ciddi bir itibarsızlaştırma çabası var. Okullarında görevlerini yapan öğretmenler de, ataması yapılmayan öğretmenler de Dinçer’den payına düşeni alıyor. Hiçbir öğretmenin sınavlar, seminerler, kurullar nedeniyle yaz döneminde 3 ay tatili olmamasına rağmen Dinçer’e göre bu böyle. Kendisine göre öğretmenlerimiz az çalışıyor, derse geç kalıyor, devamsızlık yapıyor. Bir de hakkını isteyen ama Dinçer’e göre “yem bekleyen güvercinler gibi” ataması yapılmayan öğretmenler var. Başbakan Erdoğan’a göre de öğretmen çok tatil yapıyor, az çalışıyor, çok kazanıyor. Oysaki OECD verilerine göre öğretmenlerin en çok çalıştığı en az kazandığı ülkelerden biri Türkiye.

Son bir yıldır daha da artan bu saldırıların elbette bir nedeni var. Hükümetin 2013 Yılı Programı’na baktığınızda bunu kolaylıkla görebilirsiniz. AKP önce topluma, “öğretmenler tembellik yapıyor, üstüne de üç ay tatil yapıyor” mesajını iletip saygınlıklarına gölge düşürdükten sonra yeni saldırı programını hayata geçirmek istiyor. AKP’ye göre eğitimde nitelik sorunun kaynağında ne gittikçe azalan eğitim yatırımları ve bunun sonucunda ticarileştirme, özelleştirme süreçleri var, ne de eğitimin içeriğinin gittikçe bilimsellikten uzaklaşması. “Yetersiz performans değerlendirme” eğitimin niteliğini olumsuz ekliyor AKP’ye göre. 2013 programına göre performans değerlendirme sistemini tüm kamu kurumlarına olduğu gibi okullara da yerleştirmeyi hedefliyor AKP. Bu programa göre “başarılı çalışanlar desteklenecek, ücretlendirmede performans da esas alınacak.” Ölçüp biçecekler, ödüllendirecekler ya da cezalandıracaklar.

Peki başarılı öğretmen kimdir AKP’ye göre, kimin performansı daha iyidir? 4+4+4’ün karşısında durmayan öğretmen mi? Okulda katkı payı altında velisinden en çok parayı toplayan mı? 11-12 yaşında öğrencisinin başındaki türbana, takkeye alkış tutan mı? Yoksa tüm bunların karşısında emeğini, öğrencilerinin geleceğini savunan, dersinde bilimin inadını sürdüren öğretmen mi? Açık değil mi cevaplar?

Bunlar ortada dururken neyi kutlasın öğretmenler? Boşverelim, izlemeyelim 24 Kasım’da “ek iş yapan, fedâkar öğretmen” haberlerini TV kanallarında. Kapatalım. Öğretmenlerin acınmaya da ağlanmaya da gereksinimi yok. Onlar öğretmenleri ölçmeye biçmeye hazırlanırken, yalanlarına kulak asmayalım, öğretmeninize sahip çıkalım yeter.

Zil hepimiz için çalıyor, geç kalmamak gerek.