Eğitim ve gericilik

Onur Seçkin'in “Eğitim ve gericilik” başlıklı köşe yazısı 7 Aralık 2012 Cuma tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Çeşitli toplantılarda eğitim alanında gericiliğin giderek ağırlığının artırılması ile birlikte piyasalaşmaya karşı verilen mücadeleyle, gericiliğe karşı mücadelenin bütünlüğünden bahsedince Eğitim Sen’li bazı öğretmen arkadaşlar itiraz ediyorlar. Diyorlar ki, “gericilik üzerinden bir mücadele bizi insanların inançları ile karşı karşıya getiriyor. Bunlar aslında eğitimde piyasacılığın üzerini örtmek için atılan adımlar. Elbette önemli ama, biz esas olana, piyasacılık karşıtlığına odaklanmalıyız.”

Eğitimde dinci gericiliğin yaygınlaşması sadece AKP ile ortaya çıkmış bir durum değil elbette. Ülkeyi yönetenler yıllardır bu yönde çeşitli müdahalelerde bulunuyorlar. AKP’nin bu başlıkta özgünlüğünü, gericiliğin derinleştirilmesinde attığı ileri adımları 2. Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde kurumsallaştırması ve yasallaştırmasında aramak gerekiyor. AKP piyasacılık ve gericilik ekseninde kurduğu 2. Cumhuriyetin eğitim sistemini de, MEB’in teşkilat yapısından okulların idaresine, müfredatların içeriğinde yapılan değişikliklerden eğitimin amaçlarına kadar buna uygun olarak yeniden yapılandırıyor.

10 yıldır olanları kısaca hatırlayalım. Kuran kurslarına katılımda 12 yaş sınırının kaldırılması, dini içerikli kitapların okullarda dağıtılması ve yazarlarıyla okullarda etkinlikler düzenlenmesi, öğrencilerin sahte fosil sergilerine ve bu sergiye ilişkin toplantılara götürülmesi, okullarda kutlu doğum haftası etkinlikleri, değerler eğitimi kapsamında din temelli bilgilerin bütün derslere yayılması, öğrencilerin Umre’ye götürülmesi, Cuma namazlarına göre ders saatlerinin ayarlanması, okulların büyük çoğunluğunda idarecilerin din dersi öğretmenleri arasından görevlendirilmesi... 4+4+4 yasasıyla mevcut zorunlu din dersinin yanına birçok yerde baskıyla, yönlendirmeyle zorunlu seçmeliler haline dönüştürülen din temelli yeni derslerin okullara girmesi. Ve son olarak sadeece Kuran dersleri ve imam hatip okullarında geçerli olduğu ifade edilse de, pratik olarak türbanın kıyafet yönetmeleği ile okullarda serbest hale getirilmesi.

AKP yönetiminde geride kalan 10 yılda okullar, niteliklerine, bulundukları illere, öğrenci ve veli profilinin sosyo ekonomik durumuna göre değişen yoğunluklarda bunlarla kuşatıldı. Uygulamaların sonucu eğitimde laiklik adına elde kalan ne varsa bunların da elden gitmesi olurken, nihai hedef “dindar nesiller yetiştirmekte” somutlanıyor

Peki bütün bu uygulamaları, ailelerin inançlarından ve çocukları üzerindeki haklarından yola çıkarak “özgürlük” çerçevesinde ele almak mümkün mü? Bugün ilerici eğitim emekçileri mücadelerinde bu gündemlerle uğraşmamalı mı? 10-11 yaşındaki çocuğun kendi seçimiyle başına türbanı takacağını düşünen ya da “öğretmen de istiyorsa türbanla, takkeyle girsin” diyerek meseleyi özgürlükler ekseninde ele alanlara ne söylense boş. Yaşanan dönüşüme karşı verilen mücadeleyi gericiliğe karşı sözümüzü geri çekerek yükseltmeyi öneren arkadaşlarımızın ise söylediklerini birkez daha düşünmesinde fayda var. İstanbul’un göbeğinde bir lisede, bir felsefe öğretmeninin dersinde felsefi, bilimsel, dini gibi bilgi türlerinin farklılıklarını anlattığı için “tevhid inancına aykırı bilgiler vermek” iddiasıyla soruşturmaya uğramasıyla, bahsedilen din temelli uygulamaların okulları teslim alması arasındaki mesafe oldukça kısa.

Bugün eğitimde yaşanan dönüşümün bir ayağı piyasacılık ise diğeri de gerici kuşatma. Okullar gericiliğe teslim edilerek nefes alınamaz hale gelirken, bunun üzerinden atlayıp piyasacılık karşıtı mücadeleye soluk vermek düşüncesi işin doğasına aykırı. Hadi bugünü kurtardık diyelim. Böyle giderse, AKP kafasıyla yetişecek girişimci ve dindar nesillerden ileride pankartın ucundan tutmasını beklemiyoruzdur herhalde!