Eğitim emekçilerine çağrı

Gezi Parkı ile başlayan ve sonrasında sokaklarda, meydanlarda, parklarda “Hükümet istifa” talebinin milyonlar tarafından dillendirilmesine yönelen Haziran Direnişi ile birlikte ülkemizde tarihi bir dönem başladı. Bu kadar geniş ölçekli bir direnişin nedenleri üzerine çeşitli değerlendirmeler yapılabilir. Ancak bütün değerlendirmelerin ortaklaştığı bir nokta, AKP’nin hayatımıza, bugünümüze ve geleceğimize yönelik müdahalelerinde tekil başlıklara yönelik tepkilerin toplamından daha büyük bir patlama ile karşı karşıya olduğumuz. Şimdi bu tarihi dönemi tarihsel somut bir kazanıma dönüştürmek için nasıl devam edeceğimizi tartışıyoruz hep birlikte.

AKP hükümetlerinin on yıllık iktidarı süresince eğitim alanı en geniş çaplı müdahale edilen alanların başında geldi. Eğitim emekçileri gerek mesleki kimliklerinin toplumsal saygınlığı, gerekse de ekonomik ve sosyal haklar açısından birçok başlıkta saldırılarla karşı karşıya kaldılar. AKP’ye göre eğitim emekçilerinin ne tembelliği kaldı, ne üç ay tatil yapıp yan gelip yattıkları. Yaklaşık 300 bin ataması yapılmayan öğretmen, bir önceki Bakan tarafından “yem bekleyen güvercinlere” dahi benzetildi. AKP iktidarına göre üstelik öğretmenlerimiz OECD ülkeleri arasında az çalışıp çok kazananlar içinde önde gelenlerdendi. Tüm bunlar, başta Bakanlar ve Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP’liler tarafından eğitim emekçilerine yakıştırılırken, eğitim emekçileri bir taraftan da 4+4+4 gerici-piyasacı eğitim sisteminin, öğretmenleri ihbar hatlarının, iş yükünün karşılığı ödenmeden artırılmasının da bizzat muhattabı oldu.

Haziran Direnişi bütün yurttaşlar için olduğu gibi, eğitim emekçileri için de önemli derslerle dolu. Türkiye ayağa kalkarken eğitim emekçileri de gerek bir bütün olarak ülkemizin geçirdiği bu tarihsel uğrağı dikkate alarak gerekse de öğretmenlik mesleğinin uğradığı yıkımı, hak kayıplarını ve AKP iktidarının önümüzdeki dönemde bize dayatacağı saldırı paketlerini gözeterek bir durum değerlendirmesi yapmak durumunda. Hem geniş ölçekli bir mücadelenin gerekliliği hem de bu mücadelenin önemli araçlarından biri olan Eğitim Sen’in buradaki konumu noktasında kapsamlı bir tartışmayı birlikte örmek durumundayız.

Ülkemizde yaklaşık 800 bin eğitim emekçisi çalışıyor. Eğitim emekçileri bugün eğitimin piyasacı ve gerici kuşatmasının en yakından şahidi. Bir taraftan kendi öğrencisinden, velisinden para toplamaya zorlanıyor, diğer taraftan okulunda yıllardır derinleşen gericiliğin mağduru oluyor. Artık durum, örneğin Afyonkarahisar İl Milli Eğitim Din Öğretimi Şube Müdürü’nün din dersi öğretmenlerine “Müdürler kusura bakmasın. Bundan sonra işler ve işlemler, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin kontrolünde gerçekleşecek. Bunu Ankara da böyle istiyor. Allah da böyle istiyor” diyebileceği bir noktaya kadar varmış durumda. Eğitim emekçilerinin bir bölümü ise yaşananlardan rahatsız olmasına rağmen halen yaşananlara karşı sessiz kalmayı tercih ediyor. Ya bir adım sonrasını düşünmüyor ve artık okulunda, memlekette nefes dahi alamayacağını görmüyor ya da karşı durursa acaba bir sıkıntı yaşar mıyım endişesini yaşıyor.

Diğer taraftan eğitim alanında yaşanan saldırılara karşı mücadelenin önemli bir motoru olması gereken yaklaşık 115 bin üyeye sahip Eğitim Sen içerisinde bazı gruplar, gelinen bu noktada halen eğitimde gericiliğe karşı mücadelenin “halkın değerleri” ile karşı karşıya gelmek olduğunu tartışabiliyor. Eğitimde gericiliğin derinleştirilmesi yönünde AKP tarafından atılan adımları “bireysel özgürlükler” çerçevesinde değerlendirme körlüğüne düşenler Eğitim Sen içerisinde kimi zaman etkili olabiliyor. Bir taraftan Haziran Direnişi’ne destek için grev kararı alan Eğitim Sen’e üye kimi idareciler, okullarında direnişi toplumsallaştırmaya, alanına dahil etmeye çalışan öğretmenleri engellemeye çalışabiliyor. Her mücadele örgütü Haziran Direnişi ile kendini yeniden gözden geçiriyorsa, Eğitim Sen de buradan kendine dönüp bir değerlendirme yapmak durumunda. Sokaklarda, meydanlarda kurulan Eğitim Sen, bu süreçte ya yıllardan beridir süren erimenin devamına teslim olacak ya da Haziran Direnişi’nin sokaklardaki, meydanlardaki akıl, cesaret ve kararlılığını arkasına alıp hızlı bir yükseliş içerisine geçecek.

15-19 Aralık 1969 tarihleri arasında Başkanlığını Fakir Baykurt’un yaptığı TÖS’ün örgütlediği ve 160 bin öğretmenden 110 bininin katıldığı Büyük Öğretmen Boykotu için yayımlanan bildirgeye kulak vererek yazıyı bitirelim: “Öğretmen yalvarmaz, Öğretmen boyun eğmez, Öğretmen el açmaz... Öğretmen ders verir.”