Eğitim bütçesi şaha mı kalktı?

Onur Seçkin'in “Eğitim bütçesi şaha mı kalktı?” başlıklı köşe yazısı 20 Aralık 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

MEB’in 2013 yılı bütçesi TBMM’de onaylanırken, AKP eğitimin bütçeden aslan payını aldığını propaganda ederek eğitimi ne kadar önemsediklerini ispat etme çabasında. MEB’e ayrılan bütçenin diğer bakanlıklara göre payı oransal olarak daha fazla olduğu doğru olsa da, MEB içerisinde bütçe dağılımına baktığımızda işler değişiyor.

Bütçenin genel dağılımından, AKP’nin nasıl bir ülke, nasıl bir toplum istediğini anlamak mümkün. Diyanet İşleri Başkanlığı geçtiğimiz yıla göre bütçesini % 18 artırarak bu yıl 4 milyar 604 milyon liraya ulaşmış durumda. Diyanet, bu bütçesiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesini dörde, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bütçesini ikiye katlıyor. Ülkemizi savaş meydanına çeviren AKP Milli Savunma Bakanlığı bütçesini de geçtiğimiz yıla göre yaklaşık % 16 artırmış. AKP’ye göre yurttaşın ne bilime ne kültüre ihtiyacı yok, nasıl olsa her işi Diyanet hallediyor.
MEB bütçesi ise 47 milyar 496 milyon lira ile toplam bütçenin yaklaşık % 12’sine denk geliyor. Bu oranla AKP’liler her yerde eğitime ne kadar çok kaynak ayrıldığı ile övünürken, bütçenin bütün yurttaşlara nitelikli bir eğitim sağlama yönünde ne kadar katkısı olabiliceği ise ancak bütçenin detaylarına bakıldığında anlaşılabiliyor.

MEB bütçesinin yüzde 80’inin personel maaş ve SGK giderlerine ayrıldığını görüyoruz. Bütçenin bu bölümü, eğitime yapılacak yeni okul, derslik gibi yatırımlar ya da okuldaki fotokopiden laboratuar malzemelerine kadar, eğitim öğretim hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan hiçbir gideri içermiyor. Yani MEB’in bütçesinin esas giderleri personele ilişkin giderler. Bütçe içinde eğitim yatırımlarına ve mal ve hizmet giderlerine ayrılan pay ise sadece % 16’sına denk geliyor. İşte AKP’nin eğitim bütçesi konusunda hassas noktası da tam burası. Nitelikli bir eğitim için temel koşul olan yeni yatırımlar, MEB bütçesinden ayrılan pay, her geçen yıl azalırken, bu oran 2002’den bu yana neredeyse yarı yarıya düşmüş durumda.

Şu düşünülebilir: “Hükümet öncelikle öğretmen gereksinimi karşılamaya odaklanmış ve bütün öğretmen açığını gidermek için bütçesini seferber etmiş.” Hayır, bu da yok. Bakan Dinçer TBMM’de MEB bütçesi üzerine yaptığı konuşmada norm kadroların doluluk oranının % 85 olduğunu söylüyor. Yani on binlerce öğretmen atama bekliyor, MEB % 15’lik ihtiyaç duyduğu kadar öğretmen istihdam etmemeye devam ediyor.

4+4+4 ile sözde 12 yıllık zorunlu eğitime geçtik. Okula başlama yaşının erkene çekilmesiyle geçtiğimiz yıllara göre bu yıl onbinlerce fazla öğrenci sisteme dahil oldu. Peki, bütün bunlar için gerekli milyarlarca liralık kaynak nerede? Yeni okul yapmak, okulların ihtiyaçlarını karşılamak için ayrılan kaynaklar azalırken, bu gereksinimler nasıl karşılanacak?

AKP derslik ihtiyacının karşılanmasını tamamen özel sektöre devretmeye hazırlanıyor. Mevzuatı kabul edilen kamu özel ortaklığı modeliyle, derslikleri özel girişimciler yapacak, devlet de kiralayacak. Uzun vadede kamu kaynakları sermayeye aktarılacak, diğer taraftan okuldaki eğitim öğretim hizmeti dışındaki bütün hizmet ve alanlar ticarileştirilerek özel girişimcilere teslim edilecek.

Peki okullarda gereksinim duyulan mal ve hizmetler? Top parasından perde parasına onlarca farklı başlıkta velilerden toplanan paralarla bunlar da ağır aksak sürdürülecek. Bugün aileler gelirlerinin yaklaşık % 1-1,5’unu eğitim harcamalarına ayırırken, devletin eğitim alanından çekildikçe bu oran daha da artıyor. Veliye yüklenen harcama ise esas olarak emekçi çocuklarını eğitim hakkından daha da yararlanamaz hale getiriyor. En zengin ve en yoksul % 20’lik kesim arasında eğitim harcamaları bakımından 14 kat fark bulunması eşitsizlik tablosunu ortaya koyarken, bu tabloyu değiştirmek yine emekçilere ve çocuklarına düşüyor.