Çocuklarınızı bu kavgadan uzak tutun

Belli ki, iki taraf da hazırlık yapmış bir süredir. Dershaneler meselesinde AKP ve Cemaat’in karşılıklı aldıkları pozisyonlardan bahsediyorum. AKP dershanelerin kapatılacağını geçtiğimiz aylarda gündeme getirdiği zaman durumu daha sakin bir şekilde karşılayan Gülen Cemaati, bu defa dershaneleri gündem eden taslağı gazetesinin manşetinden duyurarak savaşı önden açtı.

Zaman gazetesi, 14 Kasım’dan bu yana altı gün üst üste konuya ilişkin manşetlerle çıkıyor, mollalardan işadamlarına birçok kişiden görüş alıyor. Bunlara Fethullah Gülen’in her gün Pennysilvania’dan gönderdiği mesajlar eklenince, AKP’nin dershaneleri özel okullara dönüştürme projesinin ciddi bir gerginlik ortaya çıkardığı görülüyor. Gerilimin her iki tarafının da ortaya sunduğu gerekçe “eğitim hakkı” olsa da gerilimin esasında bununla uzaktan yakından ilgisi yok.

Gerilimin taraflarından AKP bütün öğrencilerin dershaneye gidemediğini söyleyip eşitsizlik söylemi üzerinden “halkçı” bir görüntü çizmeye çalışıyor. Oysa AKP’nin bırakın 12 yıldır eğitimin ticarileşmesi yönünde attığı adımlarla eğitimi getirdiği kötürüm hali, dershane tartışmasında dile getirdiği “kapatmıyoruz, özel okullara dönüştürüyoruz” söylemi zaten AKP’nin amacının eğitimde özel sektörün ağırlığını artırmak, eğitimi daha fazla özelleştirmek olduğunu ortaya koyuyor. “Dershaneleri kapatın, özel okul açın, biz de kaynak verelim” ifadeleri, sığınılan halkçılığın tamamen popülizm ve demagojiden ibaret olduğunu baştan gösteriyor.

Diğer taraftan gerilimin diğer tarafındaki Gülen Cemaati’nin konuyu ele alış şekline bakıldığında, öne sürülen “dershaneleri kapatmanın eğitim özgürlüğünü engelleme” olduğu ya da “dershanelerin farklı sosyo-ekonomik durumdaki öğrenciler arasındaki eşitsizliği azalttığı” söylemlerinin de hiçbir gerçekliği yok. Zaten cemaat cephesinden bunlara ek olarak gelen “Bir mala talep yoksa o mal piyasada olmaz piyasaya sürülmüşse, alıcı bulmaz ve kaldırılır” ve “serbest girişimciliği aykırı bir uygulama” gibi ifadeler, cemaatin de eğitimi de bir meta olarak gördüğünü ve kapitalist ekonomi içerisinde ticari değeri üzerinden konuya yaklaştığını açıkça ortaya koyuyor. Bir taraftan da sanki dershanelerde çalışan öğretmenler düşünülüyormuş gibi dershanelerin öğretmenler için istihdam olanağı yarattığı iddia ediliyor. Dershane öğretmenlerinin haftanın 6 günü, günde 10-12 saat hangi koşullarda, hangi ücretlerle çalıştıklarından kimse bahsetmiyor.

Bütün bunlar dikkate alındığında, tartışmanın başladığının ertesi günü soL’un “Dershane çatışmasında kurban çocuklar” manşeti tarafların ortak paydasının paralı eğitim olduğunu göstererek konuyu doğru bir zemine yerleştiriyor.

Bakanlar Kurulu sonrasında yumuşama yönünde mesaj verilse de AKP ve Cemaat’in dershaneler başlığında girdiği siyasi restleşmenin nereye gideceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak şu anda açık olan, işin bir yönünün AKP’nin seçimler öncesinde, cemaatin gücünü görme yönünde attığı adım ve oylarını koruma çabasıdır. Cemaat ise yüzlerce dershanesiyle, maddi gücünü ve buradan sağladığı siyasi örgütlenmeyi kaybetmemek için, AKP’nin restine karşı güçlü bir hamle yapmıştır. Son günlerde gerek AKP içerisindeki çalkantılar, gerekse de Kılıçdaroğlu, Sarıgül gibi isimlerin dershane tartışmasına cemaat argümanları ile yaklaşması, yaşanan gerilimin nedenlerinin de, öyle ya da böyle sonuçlanmasının da siyaset zemininde olduğunu gösteriyor.

Eğitim hakkı ise AKP’nin ve Cemaat’in söylemlerinde bile eğreti duruyor, peşinen boşa düşüyor. Eğitim hakkına ulaşmak, tartışmanın kurbanları çocukların aileleri ve öğretmenleri ile halkın tartışmanın bir tarafı olarak değil, AKP ve Cemaat’in karşısında konumlanıp mücadele etmesiyle mümkün olacak.